2000 yılında yazdığı “Holokost Endüstrisi” kitabı ile Yahudilerden büyük tepki gören Amerikalı siyaset bilimci Norman Finkelstein, “Bu kez çok ileri gittik! Gazze işgalinin hakikati ve sonuçları” adlı yeni kitabında İsrail'in Gazze politikalarını ele aldı. Finkelstein, yazarımız Ceren Kenar'ın sorularını cevaplandırdı...
Son kitabınız İsrail'in Gazze kuşatması ve Gazze' saldırıları üzerine. Kitabınızda İsrail'in Gazze politikası arkasındaki aklı açıklıyor ve bu saldırıların tesadüfi veya kısa vadeli politikalardan ziyade iyi hesaplanmış ve uzun vadeli amaçları olan bir politikadan kaynaklandığını söylüyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?
Gazze'deki İsrail saldırılarının tarihine bakarsanız İsrail'in bu saldırıları, Hamas'ın durup dururken attığı roketler sonucu, kendini savunduğu gerekçesi ile meşrulaştırdığını görürsünüz. Ancak deliller bunun tam aksini gösteriyor. Hemen her vakada aslında Hamas'ın İsrail'e karşı kendini savunduğu ve İsrail'in provokasyonlarına cevap verdiğini görürsünüz. Bu provokasyonların arkasındaki uzun vadeli siyasete baktığımızda ise iki motivasyon görüyoruz: 1- Hamas fazlasıyla ılımlı ve makul bir pozisyon aldığında ve uluslararası kamuoyu Hamas'ın müzakere edilebilir olduğunu söyleyerek İsrail'e çözüm için baskı yaptığında, İsrail müzakere istemiyor. Çünkü işgali sona erdirmek istemiyor. Dolayısıyla ne zaman Hamas fazlasıyla makul davransa İsrail saldırıyor. Dünyaya Hamas'ın şiddet yanlısı ve terörist olduğunu ve teröristler ile müzakere edilemeyeceğini göstermek istiyor. 2- İsrail, Arap dünyasını korkutmak istiyor. Bu korku sonucu Arap ülkelerinin asla İsrail'e saldırmayacağını öngörüyor. Bu korkuyu daim kılmak için bir kaç senedir bir askerî gücünü göstermek istiyor. Bunun için en savunmasız olan yeri seçiyor. Böylelikle bu askerî gücü gösterirken, kendi zaiyatını asgarî düzeye indirmiş oluyor. Gazze'yi vurarak bölgedeki diğer ülkelere “bize problem çıkarırsanız Gazze'ye yaptığımızı size de yaparız” mesajı veriyor.

Peki bunu ne değiştirebilir?

İsrail Cumhurbaşkanı Rivlin'in de dediği gibi “İsrail hasta bir toplum.” Dünyada birçok hasta toplum vardı. Amerikan toplumu sivil haklar mücadelesinden önce hasta bir toplumdu. Amerika'nın güney örneği siyahî Amerikanlar için korkunç bir yerdi. Bir siyahî sadece birine baktığı için 'göz tecavüzü' gerekçesiyle tutuklanabiliyor ve linç edilebiliyordu. Şimdi ise birçok siyahî, Amerika'nın güneyinde yaşamayı kuzeyde yaşamaya tercih ediyor. Birçok kuzeyde yaşayan siyahî emekli olduktan sonra güneye taşınıyor ve güneyin daha medeni olduğunu söylüyor. İnsanlar ve toplumlar değişebilir. 20. yüzyılın en ırkçı ve militarist emperyal güçleri muhtemelen Almanya ve Japonya idi. Almanya 2. Dünya Savaşında 20-30 milyon arası Rus öldürdü, Japonya ise 30 milyon Çinli öldürdü. Fakat şimdi uluslararası anketlere baktığınızda dünyada en olumlu etkisi olan ilk iki ülke olarak Japonya ve Almanya'nın gösterildiğini görürsünüz. Ülkeler değişebilir. Ben İsrail'in de değişemeyeceğini düşünmüyorum.
Uluslararası kamuoyu ve baskının İsrail'in politikalarını değiştirmesinde hayatî rol oynayabileceğini düşünüyorsunuz. Böylesi bir kamuoyunun özellikle Avrupa'da şekillenmeye başladığını söylüyorsunuz. Filistin'i tanıma yönündeki son gelişmelerin bu anlamda bir etkisi olur mu?

Olabilir, bu kesinlikle pozitif bir hareketlenme. İsrail ve Filistin haritada çok küçük olmalarına rağmen bu kriz uluslararası kamuoyu açısından çok fazla enerji ve zaman tüketen bir mesele. Avrupalılar bu meseleden dolayı bıkkın. Hasarı onlar ödüyor. İki yılda bir Gazze'de yeni hastaneler, okullar yapıyorlar, altyapıyı kuruyorlar ve sonrasında İsrail bunları yıkıyor. İsrail'in hiç yıktıklarını yapma vaadini duydunuz mu? Avrupalıların bu deliliğe bir son verme girişimi var ancak bu “son”un Filistinlilere yarayacağının bir garantisi yok. Filistinlilere bir 'çözüm' empoze edilebilirve Filistinliler çok zayıf oldukları için bunu kabul etmek zorunda kalabilir. Bu potansiyel olarak olumlu gelişme ama eğer ABD-AB-Rusya ve Arap Birliği, Filistinlilere tatmin edici bir sonuç sunmazsa olumsuz bir sonuç olabilir.

Türkiye, İsrail'in politikalarını açıktan ve yüksek sesle eleştiren nadir ülkelerden. Türkiye'nin bu konuda rolünü nasıl buluyorsunuz?

Türkiye'nin doğru olan konusunda ısrarcı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu da uluslararası hukuka uygun bir çözüm olması gerektiği. Uluslararası hukuk açık: İsrail'in sınırları bellidir ve Yeşil Hat denilen sınırlar içindedir. Gazze ve Batı Şeria'yı işgal?etmeden önceki yerlerdir. Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs Filistin toprağıdır ve bunlar uluslararası hukuk tarafından Filistinlilerin kendi haklarını tayin edeceği bölgelerdir. Türkiye'nin rolü uluslararası hukuku üstün tutan bir politika geliştirmek olmalıdır, ne eksik, ne de fazla.
Türkiye'de bazı liberaller Türkiye'nin İsrail politikasını eleştiriyor ve hükümeti İsrail politikası sebebiyle Türkiye'yi dünyadan izole etmekle suçluyor. Siz buna ne diyorsunuz?

Bazı insanlar Batı'nın kölesi, bazıları ise Batı'nın parçası olmaktan daha yüksek onur ve prestij olmadığını düşünüyor. Bu tutum Türkiye'deki liberaller arasında da var. Bu tutuma pek de saygı gösterdiğimi söyleyemem. Batı'da saygıya değer şeyler var elbette ancak bu kölevari tapınma durumu bir tür kendi kimliğinden nefret etme hâli. Batı'da saygıya değer şeyler var ancak korkunç olan şeyler de. Bu tür liberaller yanlışlıkla Orta Doğu'da doğduklarına inanıyorlar. Sadece Batılıların kültürünü taklit etmek istiyorlar.

Batı'nın demokrasi ve insan hakları gibi kavramları tekeline aldığını ve bunları kendi uygun gördükleri şekilde dağıttıklarına da şahit oluyoruz. Örneğin, Türkiye Kürt meselesini çözerken ve Suriye'den gelen milyona aşkın mülteciye ev sahipliği yaparken uluslararası medyada faşist bir dikta rejimi ile yönetildiğine dair yayınlar yapılıyor. Ürdün ve S.Arabistan gibi?dikta rejimler yapıcı rolleri için övülürken, Türkiye sert eleştirilere maruz kalıyor. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Çünkü Ürdün ve Suudi Arabistan Kralı, Amerika'nın kölesi. Türkiye'nin uluslararası politikasına dair her şeyi onaylamıyorum ama Türkiye'de seçimlerle iktidara gelen bir iktidar var. Bu diğer iki ülkede Amerika tarafından iktidara getirilen ve bu yüzden iktidarlar var. Burada [Türkiye'de] gördüğüm farklı arka plandan insanlar hoşgörü içinde yaşamayı başarıyor. Burada saygıyı hak eden şeyler var. Şahsen Türkiye'deki hoşgörü seviyesini görünce şaşırdığımı söylemem lazım.

Türkiye'nin Orta Doğu'da bir aktör olmasını Neo-Osmanlıcılık olarak görenler var. Türkiye'nin Orta Doğu'da bir aktör olmasının bölge için sağlıklı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Bölgede bir egemen güç olmasındansa, ki İsrail ve Amerika bunu istiyor, ben bölgede 4-5 orta ölçekte ve birbiri ile rekabet eden gücün olmasını tercih ederim.

CEREN KENAR-TÜRKİYE GAZETESİ