İSTANBUL (AA) - İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhammed Demirel, Filistin’in Birleşmiş Milletler (BM) üyelik sürecinin neden önemli olduğunu ve dün BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamanın ne anlama geldiğini AA Stratejik Analiz'e değerlendirdi.
***
BM Genel Kurulu'nda 10 Mayıs'ta, 143 evet, 25 çekimser ve 9 hayır oyu (aralarında ABD de bulunuyor) ile kabul edilen ve Filistin devletine tam üyelik hakkı tanınması ve mevcut gözlemci statüsüne ek olarak bir dizi yeni hak ve ayrıcalıklarla mevcut misyonunun güçlendirilmesi çağrısında bulunulan karar tasarısı ne anlama geliyor?Doç. Dr. Demirel: Esasen bu kararın, Filistin’e BM'ye tam üyelik hakkı vermediğini, yalnızca Filistin yönetimine bazı hak ve ayrıcalıklar verdiğini özellikle vurgulamak gerekir. Nitekim Genel Kurul'da alınan bu karara göre Filistin 2012 yılından bu yana tıpkı Vatikan gibi üye olmayan gözlemci devlet statüsünde olmasına rağmen Filistin misyonu, Genel Kurul'da “gözlemci koltuğu”nda değil, alfabetik sıraya göre “diğer devletlerin arasında oturma hakkı”na sahip olacaktır. Filistin temsilcileri her ne kadar Genel Kurul'da oy kullanma hakkına sahip olmasalar da teklif ve değişiklik önergeleri sunma hakkına sahip olacaklar. Genel Kurul'da ve komitelerde resmi görevlere seçilebilecekler, Orta Doğu ile ilgili konularda konuşma ve mecliste grupları adına açıklama yapma hakkına sahip olacaklar ve BM Genel Kurulu'nun geçici gündemine maddeler konulmasını isteyebilecekler.
Kararda, "Filistin devletinin gözlemci devlet sıfatıyla Genel Kurul'da oy kullanma veya BM organlarına adaylık koyma hakkı bulunmadığı" hususu özellikle vurgulandı. Bu noktada kararın, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) finansmanının veto edilmemesi amacı göz önünde bulundurularak hazırlandığına dikkati çekiliyor. Dolayısıyla bu karar tasarısının, ABD’nin tepkisini çekmemek ve fakat Filistin’in yaşadığı mağduriyetin bir nebze olsun giderilmesine yönelik olarak hazırlandığı ifade edilebilir. Ayrıca bu kararın, İsrail’in uluslararası alanda giderek yalnızlaştığı yönünde yorumlanması da pekala mümkündür. Nitekim bu karar üzerine İsrail, ABD'ye yönelik olarak BM'ye ayrılan fonun kesilmesi çağrısında bulundu ve bir grup Cumhuriyetçi senatör de bu yönde bir yasa tasarısı sunacaklarını açıkladı. Elbette Genel Kurul'da kabul edilen bu karar, BM Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) gelecek, burada ABD’nin böyle bir talebi Güvenlik Konseyi'nde veto edebileceği konusunda uyarıda bulunduğu da ifade edilmelidir.
Ülkeler için BM üyeliği neden önemli ve üye olma süreci nasıl ilerler?Doç. Dr. Demirel: Bir devletin BM’de bir konuda oy kullanabilmesinin ve BM'nin çeşitli organlarında daha etkin bir rol alma imkanının tek yolu, BM’ye üye olmasıdır. Zira BM, Antlaşma'ya göre tüm üye devletlerin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur (Madde 2). Bu çerçevede bir devletin BM’ye üye olması, uluslararası anlamda diğer devletler nazarında egemenliğinin kabulü anlamına gelir. BM Antlaşması’nın getirdiği yükümlülükleri kabul eden ve bunları yerine getirme konusunda yetenekli ve istekli olduklarına BM tarafından hükmedilen tüm diğer barışsever devletler BM’ye üye olabilirler (Madde 4/1). Bu koşullara uyan her devletin BM üyeliğine kabul, Güvenlik Konseyi'nin tavsiyesi üzerine Genel Kurul kararı ile olur (Madde 4/2). Bu çerçevede BMGK'ya bağlı bir komite, başvuruyu değerlendirerek Filistin’in BM üyeliği için gerekli şartları karşılayıp karşılamadığını inceler ve bunun sonucunda başvuru ertelenebilir ya da Güvenlik Konseyi'nde resmi bir oylamaya sunulabilir. Güvenlik Konseyi’nde onay için en az 9 lehe oy ve Güvenlik Konseyi’nin daimi 5 üyesi olan ABD, Rusya, Çin, Fransa ya da İngiltere'nin reddetmemesi gerekir. (Madde 27). BMGK üyelik başvurusunu onaylarsa, başvuru onay için BM Genel Kurulu'na getirilir. Bu defa üyelik başvurusunun Genel Kurul tarafından onaylanması için üçte iki çoğunluk gerekir. Bir ülke BM'ye ancak Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul'un onayı ile katılabilir (Madde 18).
Filistin'in BM'ye üyelik süreci nasıl ilerledi?Doç. Dr. Demirel: Filistin, ilk defa 2011 yılında BM'ye tam üyelik için kampanya başlattı fakat bu girişiminde başarılı olamadı. Bununla birlikte Filistin, BM’ye üye devlet olabilmeyi başaramamış olsa da bu tarihten sonra 2 önemli kazanım elde etti. Birincisi, 31 Ekim 2021 tarihinde BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Filistin üye olarak kabul edildi. Hatta bu karara tepki gösteren ABD ve İsrail, kuruma sağladıkları fonları askıya alma ve hatta 2018 yılında UNESCO'dan tamamen ayrılma kararı aldı. Bu tepki, devlet niteliğini kazanamamış ülkeler ancak “ortak üyelik” denilen özel bir statüde UNESCO’nun çalışmalarına iştirak edebilirken Filistin'in bu kuraldan muaf tutulmasından kaynaklandı. Öyle ki ortak üye statüsündeki devletlerin ilke olarak oy kullanma hakkı bulunmuyor. Ayrıca UNESCO’ya üye olabilmek için kural olarak daha önceden BM üyesi olmak gerekiyor. Dolayısıyla Filistin'in, esasen BM’ye üye olmadan adeta üye olmuş gibi UNESCO’ya üye olması, Filistin’in BM üyesi devlet olabilme mücadelesinde hem hukuki hem siyasi hem de psikolojik açıdan önemli etkileri de beraberinde getirdi. İkinci önemli kazanım ise Filistin’in 2012 yılında tam üyeliğe kıyasla bazı haklar sağlayan “üye olmayan gözlemci devlet” statüsüne sahip olmasıdır.
Filistin'in BM üyesi olması uluslararası hukuk açısından Filistin'e ne sağlayacak?Doç. Dr. Demirel: Yıllar sonra Filistin, yeniden BM’ye üye devlet olmak için başvurmuş olsa da Nisan 2024’te BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin veto etmesi nedeniyle bu karar BM Genel Kurulu’nun önüne getirilemedi. Bu noktada Filistin’in BM üyesi olması, başta BM Genel Kurulu’nda oy kullanmak ve Güvenlik Konseyi'ne aday gösterilmek üzere BM organlarında görev almak gibi birçok hakkı beraberinde getirebilecek, uluslararası sözleşmelere taraf olabilecek, bu çerçevede başta İsrail olmak üzere diğer devletlere karşı hak talebinde bulunabilecektir. Dolayısıyla BM üyeliği, Filistin’in devlet olarak tanınmasının ötesinde uluslararası hukuk için de net bir şekilde hak ve sorumluluklarının tanınması ve bu hakları konusundaki iddialarını uluslararası platformda dile getirmesi açısından oldukça önemlidir. Şu halde BM üyesi devlet olmanın en önemli sonuçlarından biri de İsrail’in işlediği soykırım suçunu Uluslararası Adalet Divanına (UAD) doğrudan Filistin’in kendisinin götürebilmesi imkanını elde etmesi olacaktır. Bu durumda Filistin devlet olarak işgal altındaki toprakları, duvar inşası ile Gazze’nin abluka altına alınması gibi konuları UAD'ye götürme yetkisine sahip olur. Böylelikle Filistin, Gazze’deki tüm suç delillerini bizzat kendisi Divan’a sunabilir, duruşmada beyanda bulunabilir, dilekçe verebilir, mağduriyetini bizzat kendisi ortaya koyabilir ve bu noktada başka bir devletin başvurusuna ihtiyaç duymaz. En önemli kazanım ise BM üyesi bir Filistin Devleti’nin, ABD’yi UAD'ye İsrail’in işlediği soykırım suçuna iştirak ettiği gerekçesiyle dava konusu yapabilme imkanına erişmesi noktasında ortaya çıkacaktır. Uluslararası hukukta, bir devletin başka bir devlete karşı işlediği iddia edilen uluslararası hukuk ihlalleri, UAD'de dava konusu olabilir. Örneğin, BM'ye üye olması halinde Filistin, İsrail ve onun suçlarını desteklediğini iddia ettiği ABD başta olmak üzere diğer devletler aleyhine doğrudan dava açma kapasitesine kavuşabilir. Bu bağlamda, Filistin'in BM üyesi olması, uluslararası hukukta devlet sorumluluğu teorileri çerçevesinde kendi hukuki pozisyonunu güçlendirebilir. Nitekim henüz ABD’nin İsrail’e temin ettiği silahlar nedeniyle UAD önüne herhangi bir devlet tarafından taşınmış bir ihtilaf söz konusu değildir.
Tüm bunların yanında genel olarak Arapların, özel olarak da Filistin yönetiminin BM’deki üyelik oylamasına bir hak arayışı olarak baktıkları belirtilmelidir. Filistin’in BM üyesi olmasının, İsrail ile müzakerelerde Filistin’in uluslararası konumunu güçlendireceği ve aynı zamanda uluslararası topluluk içindeki işbirliklerine ve anlaşmalara erişimini artıracağı konusunda hiç şüphe yoktur. Zira Filistin devleti kurulursa müzakereler, görüşmeler, İsrail ile bir kurum ya da yönetim arasında değil, iki devlet arasında gerçekleşecektir. Bu durumun önemi, İsrail’in müzakere ettiği Filistin yönetiminin arkasındaki pek çok hareketi terör örgütü olmakla suçladığı hususu dikkate alındığında çok daha iyi bir şekilde anlaşılacaktır.
[Doç. Dr. Muhammed Demirel, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesidir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Muhabir: Afra Betül Özdemır,Hatice Karahan,Sena Çavuş