İSTANBUL (AA) - Çocukluğundan beri tarihi yerlere meraklı olan Göksel, ailesiyle antik kentleri gezerken, o dönemlerde çocukların neyle oynadıklarını merak etmeye başladı. Gezmeye olan tutkusuyla üniversitede seyahat ve tur işletmeciliği bölümüne yöneldi.

Antik kentleri gezmeye devam eden Göksel, çocukluğunda aklına düşen eski zamanlardaki oyunların izlerini sürdü.

Müze envanterlerinde kayıtlı olan ve bazıları kalıntı halinde sergilenen antik dönemin oyuncaklarını araştıran Göksel, bu oyunlara dair işaretleri tarihi yapılarda aramaya başladı.

Merakını "Oyun Atlası" adlı bir projeye dönüştüren Göksel, 2023 yılında bu çalışmasıyla Sabancı Vakfı 14. Sezon Fark Yaratanı seçildi.

Göksel, araştırmaları ve saha çalışmaları sonucu bazıları 5 bin yıllık geçmişe sahip bazı oyunları keşfetti. Bu oyunları, pamuk ve dokuma kumaşlar üzerine yeniden tasarlayarak günümüze uyarladı.

Hem çocukları hem de yetişkinleri adeta geçmişte yolculuğa çıkaran Göksel, eski oyunları ve antik rotaları atölye etkinliklerinde insanlarla paylaşarak, kültürel mirasın taşıyıcılığını yapıyor.

5 yaşındaki hayalinin peşinden gitti

Oyun Atlası Girişiminin kurucusu Gökçen Göksel, AA muhabirine, antik kentlerin kendisini hep büyülediğini söyledi.

Göksel, "5 yaşındaydım, antik şehre gittiğimde inanılmaz büyülendim. O gezdiğim yerlerin şu anki gibi sokak olduğu, oralarda da oyunların oynanmış olması beni çok etkiledi. 'Çocuklar orada neyle oynuyordu' diye sorular sormaya başladım. Bu merakımın peşinden giderek, seyahat ve tur işletmeciliği okudum. Üniversitede de daha derinlemesine tarih öğrenmeye başlayınca, antik dönemde oyunların olduğu, sadece çocukların değil yetişkinlerin de oynadığını öğrenince, antik şehirleri gezmeye başladım." dedi.

Antik şehirleri keşfe çıktığında çok geniş oyun kültürü olduğunu fark edip, bu fikrini projeye dönüştürdüğünü anlatan Göksel, 20'li yaşlarından itibaren araştırmalarını genişlettiğini, uzman ve arkeologlarla iletişime geçip oyunları hangi kalıntılarda bulabileceğini öğrenmeye çalıştığını aktardı.

Gezdiği antik kentlerdeki oyunlara dair bilgileri topladığını ifade eden Göksel, "Oyunlar, genelde tapınak girişlerinde, sütunlu yollarda, büyük şehir kapıların önünde bulunuyor, Helenistik dönemde daha çok mermere, taşa işlenmişler. Bunlardan birini bulduktan sonra gittiğim tüm antik şehirlerde tarama yaptım. Envanterde bu oyunlar kayıtlı ama toplum olarak bunları bilmiyoruz. Hobi olarak başlayan bu süreç beni çok etkiledi. Biz bu oyunların üzerine basıp geçiyoruz. O alanlarda, onların oyun olduğuna dair bir bilgi yok. Bunun çok kıymetli olduğunu düşündüm, bu oyunların nerede olduğunu toparlamaya başladım. Bu bilgiyi herkesin ulaşabileceği, herkesin değerlendirebileceği bir paylaşıma dönüştürmek istedim." ifadelerini kullandı.

Antik kentlerde gün yüzüne çıkarılan bazı oyunların değişerek günümüze geldiğini ve "Dokuz taş", "Mangala", "Tavla", "Peçiç" gibi isimlerle bugün de oynandığını vurgulayan Göksel, şunları kaydetti:

"Bugün bildiğimiz 'dokuz taş', antik dönemde 'dokuz, sekiz, altı dilimli dokuz taş' olarak adlandırılıyordu. Mangala o dönemde 'mancala' adıyla taşlara kazınarak oynanıyordu, Osmanlı döneminde de popüler hale gelen bir oyun. Tavlanın bilinen ilk versiyonu ‘on iki çizgi, 'işaret oyunu' olarak geçiyor, antik adı 'Ludus duodecim scriptorum.' Peçiç ise Hindistan'dan İpek Yolu aracılığıyla bize ulaşmış bir oyun. Antik kentlere gittiğimizde bu oyunların yanından fark etmeden geçiyoruz. Bunu fark ettikten sonra ben de bazı oyunları günümüze uyarlayıp, oynanabilir hale getirmek istedim. Oyunların bilinirliğini artırmak için çeşitli atölye programları da düzenliyoruz ve oyunlara dair içerikler paylaşıyoruz."

Dikilitaş ve Ayasofya'da mangalanın kalıntıları var

Çocukları ve gençleri yeniden kültürel mirasla tanıştırmayı amaçladıklarını vurgulayan Göksel, "Oyunlar sadece bir oyun değil, çok ciddi kültürel miras. Bizim topraklarımızda var, dönüşe dönüşe bugüne kadar gelmiş. Bizden sonra da yaşamaya devam edecek. Oradaki oyunlar sadece eğlence aracı değil, aslında o dönemin tarihini, hikayelerini anlatan araçlar. Buna sahip çıkmak da çok önemli. Özellikle Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yaptığı son araştırmalarda 10 gençten 9'u maalesef, kültürel hiçbir faaliyete katılamıyor. Bu bilgiyi de öğrendikten sonra bize çok iş düştüğünü düşünüyorum. Gençleri ve çocukları yeniden kültürel mirasla tanıştırmak, kültürle aramızdaki mesafeyi kısaltmak için bu projeyi başlattık. Bu ürünlerden elde ettiğimiz gelirlerle gençlere müze kartı sağlıyoruz, geliştirdiğimiz atölyelere de ücretsiz katılımlarını sağlayıp onların kültürümüzle yeniden bağ kurmalarını istiyoruz." diye konuştu.

İstanbul'da Sultanahmet'teki Dikilitaş'ın dibinde ve Ayasofya'da mangala oyununun kalıntılarının yer aldığını aktaran Göksel, "Bu oyunlar, bizim bulduğumuz icat ettiğimiz oyunlar değil, biz gün yüzüne çıkardık sadece. Bu oyunlar yüzyıllardır var, bazıları 5 bin yıllık tarihe sahip. Onların hikayelerini, nasıl oynandıklarını yeniden canlandırmaya, kültürel mirasla aramıza koyduğumuz mesafeyi oyunlarla kısaltmaya çalışıyoruz. Bazı atölyeleri antik kentlerde gerçekleştirdik, Sabancı Vakfı ile Metropolis Antik Kenti'nde gerçekleştirdiğimiz "Oyunun İzinde Metropolis" etkinliği, çocukların antik şehri kendilerinin deneyimlemesi üzerine bir rotadan oluşuyor. Biz yetişkin olarak gözlemci olduk. Onlar gruplara ayrılıp bizim geliştirdiğimiz oyunla antik kentin her bir detayını deneyimleyerek gezdiler, inanılmaz bir bağ kurdular, kentten ayrılmak istemediler. Bu bizim için çok önemli çünkü geleceğimiz tamamen çocuklar ve gençlerden oluşuyor." şeklinde konuştu.

Van Gölü'nün yüzeyi buz parçacıklarıyla kaplandı Van Gölü'nün yüzeyi buz parçacıklarıyla kaplandı

Gökçen Göksel, Urartulara ait envanterde yer alan ve büyüleyici şekillerden oluşan 'Ur' adındaki oyunun izini sürdüğünü de sözlerine ekledi.

Muhabir: Şaduman Türkay

Kaynak: aa