İSTANBUL (AA) - ÖMER FARUK MADANOĞLU - Batı Trakya'da 1940'larda görülen savaş ve karışıklıktan ötürü Türkiye'ye kaçmak zorunda kalan Türkler, İstanbul'a yerleşmek için zorlu mücadeleler verdi.

AA'nın "İstanbul'un Yüzleri" başlıklı dosyasının onuncu haberinde, Batı Trakya göçmeni emekli öğretmen Yasemin Yıldırım Yıldız, ailesinin Batı Trakya'dan Türkiye'ye gelirken yaşadıklarını ve İstanbul'daki Batı Trakyalıları anlattı.

Hem anne hem baba tarafının Batı Trakya göçmeni olduğunu söyleyen Yıldız, ailesinin kaçak olarak Türkiye'ye girdiğini söyledi.

Yunanistan ile Türkiye arasında 1923'te yapılan mübadele anlaşması gereği, Batı Trakya'dan gelenlerin İstanbul'da ikametine izin verilmediğini ifade eden Yıldız, sınırdan kaçak geçişler nedeniyle Batı Trakya'dan Türkiye'ye kaç kişinin geldiğinin tam bilinmediğine dikkati çekti.

Yıldız, Batı Trakyalıların Türkiye'nin farklı illerine yerleştikten sonra İstanbul'a taşındıklarını aktararak, şöyle devam etti:

"Mübadeleye göre Batı Trakya'daki Türklerin İstanbul'a göç etmesi yasaktı. Batı Trakya'dan genelde kaçak olarak gelinirdi ve burada uzun süre kaçak yaşardınız. Daha sonra kimlik alırdınız. Ailem sıkıntılı bir göç süreci yaşamış. Zor hayat şartlarına maruz kalmışlar. Hakikaten hani gerçek göçmen gibi yaşamışlar. 1940'lı yıllarda 2. Dünya Savaşı var ve Bulgarlar Almanlarla ortak olmuşlar. Dolayısıyla Yunanistan'da Alman işgaline maruz kalmışlar. Batı Trakya Türk köyleri, Bulgar hududuna çok yakındır. Bulgar çeteciler, köylerimizi basıp geceleri insanları öldürüyor, mallarını ellerinden alıyorlar. Gece Bulgar çeteciler, istediklerini kaçırıyorlar, götürüyorlar, öldürüyorlar. Dedem sıranın kendisine geldiğini anlıyor. Bir gece kahveden geliyor. Babaannem çocuklarla uyurken diyor ki, 'Hadi kalk, gidiyoruz.' Nereye, nasıl? Hiçbir şey yok, belirsizlik. Meriç boyunda iki ay bekliyorlar. Babamlar çocuk, üstlerinde başlarında bir şey olmadığı için hepsi sıtma oluyor. Para yok, pul yok. Çok zor zamanlarda en sonunda Türkiye'den izin geliyor da o kafileyi alıyorlar."

- "Ben gelmişim İstanbul için"

Aracılar vasıtasıyla Türkiye'ye girdiklerini, İzmir'in Tire ilçesine yerleştirildiklerini bildiren Yıldız, ailesinin İzmir'den İstanbul'a kaçak gelerek göçmen olarak yaşamaya başladığına işaret etti.

Yıldız, "Muhatap bulamayınca İstanbul'a kaçıyorlar. Babamlar, günlerce Ortaköy meydanında babaannemin çınar yapraklarını yorgan kılıflarına doldurarak yaptığı yatakta yatıyor. Bir süre hiçbir devletin vatandaşı olmadan yani vatansız şekilde yaşıyorlar. Ne kimlikleri ne de pasaportları var. Ardından birkaç kişinin yardımıyla küçük ev tutuyorlar. Kış vakti odun alacak paraları dahi yok. Üst komşu, babamların ağlamasına aşağıya indiğinde acıyarak bizimkilere odun getiriyor." ifadelerini kullandı.

Ailesinin bir süre sonra devlet tarafından Samsun'un Bafra ilçesine zorunlu iskana tabi tutulduğunu vurgulayan Yıldız, Bafra'ya ailesinden önce gönderilen göçmenlerin kendilerine yardım ettiğini anlattı.

Yıldız, özellikle dedesinin ilkokulu İstanbul'da okuduğu için şehre "sevdalı" olduğundan Bafra'ya alışamadığını hatırlatarak, şunları söyledi:

"Dedem Bafra'da tekel fabrikasına giriyor fakat oradan memnun değil. Etrafındakilere, 'Ben gelmemişim Samsun için ben gelmişim İstanbul için.' diyerek meramını anlatıyor. Dedem, babamı hem karnını doyursun hem de eve birkaç lokma bir şeyler getirsin diye lokantaya çırak olarak veriyor. Bir süre sonra Bafra'dan Beşiktaş'a geliyorlar. Fuat Balkan, onlara sahip çıkıyor ve onları Ortaköy'de eski konağa yerleştiriyor. Fuat Balkan, babamı (Selahattin Yıldız) alıyor 17-18 yaşında Beşiktaş Jimnastik Kulübü'ne götürüyor. 'Bu çocuk burada spor yapacak.' diyor ve babam kendini geliştirerek milli atlet oluyor. Ondan sonra atletizmi de ölene kadar hiç bırakmadı. İstanbul temsilciliği, federasyon üyeliği yaptı."

İstanbul'a geldikten kısa süre sonra Batı Trakya'dan gelen akrabaları Gaziosmanpaşa'dan arsa aldığı için kendilerinin de o semte taşındığına değinen Yıldız, babaannesinin akrabalarıyla birlikte oturmak istemesinin taşınma kararı almalarında etkili olduğundan bahsetti.

- "Yaklaşık 100 senedir buradayız"

Yıldız, Gaziosmanpaşa'nın ailesinin taşındığı zamanlarda İstanbul dışı kabul edildiğini söyleyerek, "Babamlar, 1957'de buraya yerleşmiş. Gaziosmanpaşa, Balkan muhacirlerinin kurduğu bir ilçe. Özellikle Bulgaristan'dan gelen annemin tarafı Gaziosmanpaşa'ya yerleşmiş. Gördüğünüz bütün binalar o insanlarındı. Menderes zamanında Gaziosmanpaşa'da 12 bin 300 göçmen evi yapılmış.1950'de, 60'ta ve 78'de buraya büyük göçler yaşanmış. Kızılay, Yeşilay gibi birçok kurumun Gaziosmanpaşa temsilciliğini babam açtı. Gaziosmanpaşa Spor Kulübü'nü de o kurdu." dedi.

İstanbul'a gelen Batı Trakyalıların tarım işlerinde ve zanaat alanında çalıştıklarını belirten Yıldız, Batı Trakyalıların tütün işleriyle uğraştıkları için devletin o alana yönlendirdiğini dile getirdi.

Yıldız, göçmenlerin bir kısmının da memur olarak işe alındığını ifade ederek, "Berberler evlerinin bir odasını berber dükkanı yaptı. Manav olan manav dükkanı açtı. Bir kısmını da devlet işe aldı. Herkes kadınlı, erkekli çok çalıştı. Zaten Balkan insanının en büyük özelliklerinden bir tanesi de çok çalışkan olmasıdır." ifadelerini kullandı.

İstanbul'un zamanla bozulmaya yüz tuttuğunu vurgulayan Yıldız, sözlerini şöyle tamamladı:

Fiji Adaları'nın güney açıklarında 6 büyüklüğünde deprem Fiji Adaları'nın güney açıklarında 6 büyüklüğünde deprem

"Özellikle bizim gibi göç yaşamış ailelerde hep ötede bir memleket var. Elimi bir şeye atsam veyahut hangi konuyu konuşsam hemen büyüklerimiz 'Memlekette biz şöyle yapardık, böyle yapardık.' derlerdi. Yaklaşık 100 senedir buradayız. O memleket artık burası. İstanbullu olmak başka bir şey, bir kültür. Yoksa İstanbulluyum demek gerçekten cüret ister."

Kaynak: aa