Adile Naşit kabir azabı mı çekiyor? Bu İddia Sevenlerini Kızdıracak!
Hababam Sınıfı'nın Hafize Ana'sı, "kuzucuklarım" diye seslendiği 80'ler neslinin çocuklarının masalcı teyzesi Adile Naşit aramızdan ayrılalı 25 yıl geçmiş.
17 Haziran 1930'da başladığı hayat yolculuğuna, 11 Aralık 1987'de mola veren; tiyatrocu Naşit Özcan'dan olma ve yine tiyatrocu Ermeni Amelya Hanım'dan doğma Adile Naşit, canlandırdığı "anne" rollerindeki samimiyeti nedeniyle gönül hafızalarımızda yer etti.
1966'da kaybettiği, 16 yaşındaki tek oğlu Ahmet'i hiç unutmadı.
Derler ki, televizyondaki masal programlarında gözünün önüne hep oğlu geldiği için çekimlere gözyaşlarıyla ara verir ve zorlukla bitirebilirmiş.
1985 yılında, yani ölümünden 2 yıl evvel ise, ömrü boyunca canlandırdığı anne karakterleri nedeniyle Yılın Annesi seçilmişti.
Adile Naşit, hangi düşünceden olursak olalım ismini sevgiyle andığımız, yakın dönem kültürel dünyamızın birleştirici harçlarındandı.
Mesela, kışkırtıcı ve ayrımcı yayın yaptığı iddialarına muhatap olan Oda TV'nin komutanlarından, şu an Silivri'de yargılanan Soner Yalçın bile 2007'de "Bizim Güzel Ermenilerimiz" başlıklı yazısında onun için şöyle demişti:
"Hrant Dink'in cenazesindeki 'Hepimiz Ermeni'yiz' pankartı ve sloganı bazı çevreler tarafından hıyanet olarak görüldü. Açılan bir pankartla, atılan bir sloganla 'Türklüğümüzü kaybediyoruz' vehmine kapılıverdik!.. Bizim Türklüğümüz ne zamandan beri pamuk ipliğine bağlı algılanır oldu? Ve, biz ne zamandan beri kendimize benzemeyene, bizden olmayana karşı hoşgörümüzü kaybettik? Ne oldu bize?
'Hıyanet' gibi ağır bir sözcüğü kullananların, Türk tiyatrosu deyince gururla adını andığımız Naşid Özcan'a ve çocukları Adile Naşit-Selim Naşit'e bir özür borcu yok mu?"
Said-i Nursi Adile Naşit'in kabir azabı çektiğini mi görüyor?
Bilinir mi, bilinmez mi bilemiyorum; fakat televizyonda her yüzünü gördüğümüzde içimizde sıcacık hisler uyandıran Adile Naşit hakkında, şehir efsanesi nevinde iğrenç bir söylenti dolaşımdadır.
Bu söylentiye göre, Adile Naşit'in defni esnasında akrabalarından birisi pasaportunu fark etmeden mezara düşürüyor. (Söylentinin değişik versiyonlarında cüzdan olarak da geçiyor.) Uzun aramalardan sonra pasaport / cüzdan bulunamayınca, mezara düşmüş olabileceği tahmin edilerek mezar açılıyor. Yakınları gördükleri manzara karşısında şok oluyorlar. Adile Naşit'in ağzı ayaklarına kadar uzamış ve bedeninin üzerinde de kocaman bir yılan var.MIŞ!
Bu söylentiyi aktaranlar, bunu Adile Naşit'in kabir azabı çektiğini anlatmak için öne sürüyorlar.
Çünkü, paralel bir söylentiye göre Said-i Nursi'nin "Gençlik Rehberi" adlı eserinde bahsettiği bir sahnede, kabir azabı çektiğini gördüğü kişiler arasında Adile Naşit de var.MIŞ!
"...Bir zaman Eskişehir Hapishanesi'nin penceresinde oturmuştum.
Karşısında bulunan Lise mektebinin büyük kızları onun avlusunda gülerek raks ederken, onları, o dünya cennetinde cehennem hûrileri hükmünde gördüm. Fakat birden elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Onların gülmeleri elîm ağlamaları suretini aldı. Ondan bu gelen hakikat inkişaf etti. Yani, elli sene sonraki hallerini manevî ve hayalî bir sinema ile gördüm ki: O gülen altmış kızdan ellisi; kabirde azap çekiyorlar, toprak olmuşlar. Ve on tanesi, yetmiş yaşında çirkinleşmiş, herkesin nazar-ı nefretini celbediyorlar. Ben de onlara ağladım."
Bu konuya ilk kez Ekşi Sözlük'teki bir başlıkta rastlamıştım. Orada paylaşılan "Muhabbet Fedaileri" adlı bir forumda da bu olay soruluyor ve forum üyeleri değişik yerlerde o kızlardan birinin de Adile Naşit olduğunu duyduklarını aktarıyorlar.
Bir insanın kaybolan cüzdanını / pasaportunu almak için mezarı açtırmasındaki mantıksızlığı bir kenara bırakalım.
Said-i Nursi Eskişehir Hapishanesi'nde iken sene 1935. Yani Adile Naşit 5 yaşında.
Kaldı ki, Adile Naşit'in Eskişehir'de herhangi bir dönemde okul okuduğuna dair de bir kayıt bulunmuyor.
Peki o hâlde böylesine nefret uyandırıcı bir söylenti nasıl dillendirilip "ibret" olsun diye değişik ortamlarda anlatılabiliyor?
Yalan ile ibret olur mu hiç?
7'den 70'e herkesin sevdiği bir sanatçı hakkında böyle söylentileri dillendirmek müslümanlığa, insanlığa sığar mı?
Ölünün arkasından böyle dedikodu yapmak yakışık alır mı?
Eğer siz de bir gün herhangi bir ortamda Adile Naşit hakkında böyle bir "mesel" duyarsanız, yukarıda verdiğim kronolojik bilgilerle itiraz edebilmeniz için bu yazıyı kaleme aldım.
Adile Naşit'in masallarıyla büyüyen bir "kuzucuk" olarak, kendisine bu vesileyle Allah'tan gani gani rahmet diliyorum.
Mekânın cennet olsun Adile Teyze...
Kaynak:Hikmet Yitik...