Bir zamanlar herkes onu konuşuyordu! İşte zirveden yere çakılan hayatlar!
Bir zamanlar herkes onu konuşuyordu! İşte zirveden yere çakılan hayatlar! GALERİNİN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...
Onun öyküsünü bir film olsa belki de milyonlarca kişiyi salonlara çeker ve gözyaşlarına boğardı.
Küçücük yaşında keşfedilip sinemaya adım attı, adını tarihe 'efsane dansöz' olarak yazdırdı.
Döneminin magazin basınının peşinde koştuğu ünlülerden biriydi Tekgül. Güzelliğini sergileyen fotoğrafları ile erkeklerin başını döndürdü. 1980 yılında Kültür Bakanlığı tarafından kendisine Onur Belgesi verilmesi,tartışmalara yol açtı. Sonra devir değişti. Tekgül yavaşça köşesine çekildi. Artık onu ne arayan vardı ne soran. Hatta baba yadigarı evi satıp kıt kanaat yaşamaya başladı
Ondan geriye Yaşlı Gözler, Garipler Adası, Basmacı Güzeli, Kadifeden Kesesi, Hicran Yarası, Çadır Gülü´nün de bulunduğu çok sayıda film kaldı. Bir de trajik bir yaşam öyküsü
Ondan geriye Yaşlı Gözler, Garipler Adası, Basmacı Güzeli, Kadifeden Kesesi, Hicran Yarası, Çadır Gülü´nün de bulunduğu çok sayıda film kaldı. Bir de trajik bir yaşam öyküsü
Hiç evlenmemiş, yuva kurmamıştı. Bu yüzden babasından kalan maaş ile geçinmeye çalıştı Tekgül´ün ölümünden sonra onun adına sevindirici olan haber ise aktör Halil Ergün´den geldi.
Bacaklarının güzelliğiyle dikkat çeken ve 'Bayan Bacak' olarak anılan Örümcer, bir yıl mankenlik yaptı. Bu sırada unutulmaz Samanyolu şarkısıyla zirvede bulunan, dönemin ünlü sanatçısı Berkant´la tanıştı. Bir süre sonra onunla evlendi.
Ama bir süre sonra Berkant´ı terk etti. Artık öylesine ünlüydü ki... Ayakkabısından rakı içen bile vardı. Örümcer iki evlilik daha yaptı. Cengiz Kartal´la 1989-1990 yılları arasında süren evliliği bittiğinde neyi var neyi yok satmıştı.
Batman´da gayriresmi 4 eşi ve 11 çocuğu bulunduğunu sonradan öğrendiği işadamı Hasan Ölük´le yaptığı üçüncü evlilik, Örümcer´e göre hayatının ikinci büyük hatasıydı.
Bir günlük konser için gittiği Batman´da 10 gün kalınca tanıştığı Hasan Ölük, evlendikten sonra işkenceye başladı.
Raporlar alıp mahkemelerde günler geçiren Serpil Örümcer, bu evlilikten güçlükle kurtuldu.
Ancak artık, yaşamını süsleyen neon ışıklarının yerini, çöpleri aydınlatan sokak lambaları almıştı. Çöplerden topladığı káğıt ürünlerini satarak geçimini sağlıyordu.
Örümcer kızı Fulya ve torunlarıyla Küçükçekmece´de yaşıyor. Örümcer için geçtiğimiz aylarda Bakırköy Belediyesi ve Bakırköy Gönüllü Çevreciler Sosyal Yardımlaşma Derneği bir gece düzenledi. Amaç Örümcer´in bir ev sahibi olmasını sağlamaktı.
Tiyatro ve sinema oyuncusu, şarkıcı Deniz Akbulut, oyunculuğa Nejat Uygur Tiyatrosu´nda başladı.
50´nin üzerinde film çeviren ve sesiyle de halkın sevgisini kazanan İstanbullu sanatçı, film setinde geçirdiği bir kaza sonunda 1996´da gözlerini kaybetti.
Dört yıl önce kocası tarafından terk edildi.
Akbulut, şimdi kaderiyle baş başa, köşesinde ilgi bekliyor.
1944 Kıbrıs Lefkoşa doğumlu olan Feri Cansel kariyerinin en parlak dönemini 1974 ile 78 arasında yaşadı.
Türkiye´ye geldikten sonra, daha kolay iş bulabilmek için bir apartman görevlisi ile bir formalite evliliği yaptı.
1960´lı yıllar ve 1970´li yıllarda günün koşullarına uygun piyasa filmlerinde rol aldıktan sonra, ismini 1970´lerde erotik filmlerle duyurdu.
Erkeksi tavırları, küfrün eksik olmadığı konuşma tarzı ile 'Kasımpaşalı Emmanuelle' olarak lanse edildi.
Cansel, 2 Eylül 1983 günü nişanlısı tarafından öldürüldü.
Yeşilçam´da birçok filme sesini veren ses sanatçısı Sevim Şengül, 1938´de İstanbul´da doğdu
Özellikle 60´lı yıllarda İstanbul sahnelerinde fırtına gibi esti.
Türk müziği ve fantezi türü şarkılarla çok sevildi. ´Bar Kızı´, ´Bana Derler Fosforlu´, ´Veda Busesi´ gibi filmlerde Türkan Şoray´ın okuduğu şarkılara sesini verdi.
Ama yoksulluk uçurumuna düşen ünlüler gibi, önce işini, sonra sağlığını yitirdi. Son günlerini hayranlarından birinin evine sığınarak geçirdi.
En son Bursa Devlet Hastanesi morgunda yapayalnız kaldı. 1999´un ağustos ayında birkaç yakını tarafından toprağa verildi.
Sezercik Aslan Parçası, Sezercik Yavrum Benim, Sezercik Küçük Mücahit gibi filmlerin kocaman gözlü, dağınık perçemli sevimli oyuncusu Sezer İnanoğlu babası yapımcı Berker İnanoğlu sayesinde sinemaya adım attı.
Genellikle Kemaletin Tuğcu´nun kahramanlarını anımsatan anne- baba sevgisinden uzak çocukları canlandırarak seyirciyi ´bal telinden´ vurdu.
Ama dönemin sinemaseverlerinin gönlünde 1974 Kıbrıs çıkarmasını konu alan Sezercik Küçük Mücahit filmindeki rolüyle taht kuran Sezercik´in hayatı yetişkinliği döneminde çok farklı bir yola girdi.
Bir kaç filmin yapımcılığını üstlendiyse de sinemada eski parlak günlerine bir türlü dönemedi.Eşinin intiharı ise onun hayatında farklı bir dönüm noktası oldu
Sezer İnanoğlu ya da pek çok kişinin hafızalarındaki adıyla Sezercik daha sonra polisiye olaylarla gündeme geldi.
Önce evinde uyuşturucu bulundu. Ardından polisle çatışmaya girdi. Evinde ve ofisinde ateşli silahlar bulundu.
Eski Türk filmlerinin o masum yüzlü çocuğu Hollywood aksiyonlarındaki kötü adama dönüştü .
Hayatı fırtınalarla geçen, figüranlıktan zirveye ulaşan Cahide Sonku, bastığı yerlere halı serilen, ayakkabısından şampanya içilen sinemamızın ilk starıydı
Sonku, tiyatro ve sinema dünyamızın en güzel ama en kötü kaderli yıldızı oldu.
Parasının kıymetini bilmedi, har vurup harman savurdu. Ve buna alkol tutkusu da eklenince sonunda sokaklarda kalacak kadar göz yaşartan bir yoksulluğun pençesine düştü.
Cahide, 18 Mart 1981´de, bugün Pera Palas´ın karşısında olan ve yıllar sonra onun anısına açılan ´Cahide´s Restoran´ın bulunduğu yerde kör kütük sarhoş hayata veda etti. Öldüğünde 65 yaşındaydı.
1953 Söke doğumlu Mesut Engin, 1973´de Ses Dergisi´nin düzenlediği Artist Yarışması´nda ´Kral´ seçildi; ardından da fotomodellik, mankenlik, oyunculuk yaptı.
Kadir İnanır, Zeynep Değirmencioğlu, Ayhan Işık, Perihan Savaş gibi sanatçılarla kamera karşısına geçti, çok sayıda filmde rol aldı.
1950´lerde ve 60´ların başında Türk sinemasında fırtına gibi esen komedyen karakter oyuncusu Suphi Kaner, çeşitli sorunlarla iç içe yaşarken, aşırı duyarlı kişiliği nedeniyle alkole bağımlı oldu.
Alkol yüzünden dönemin Prodüktör Cemiyeti ortak karar alarak ona kimsenin iş vermemesini sağladı.
Düştüğü yoksulluk ve bunalım çukurunda daha fazla duramadı ve 1963 Ağustos´unda intihar ederek hayata veda etti.
Öldüğünde cebinde 15 lirası vardı. Daktilo makinesi de 50 liraya rehindeydi
1953´de Mahir Canova´nın yönettiği ´Kara Davut´ filmindeki rolle sinemaya başladı.
Son yıllarında sefaletin kucağında olan sanatçı, Göztepe Semiha Şakir Huzurevi´ndeydi. 2002´nin ağustos ayında hayata gözlerini yalnızlık içinde yumdu.
Sonraki yıllarda çevirdiği filmlerle rolleri büyüyen Hazinses, Türk sinemasının unutulmaz komedi sanatçıları arasına girmeyi başardı. Hazinses, oyunculuğunun yanı sıra güfte ve beste çalışmaları da yaptı.
Tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen Yıldırım Önal, 11 Ekim 1982´de İzmir´de beyin kanamasından ölürken yoksulluğun pençesindeydi.
1931´de İzmir´de doğan, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü´nü bitirdikten sonra uzun yıllar Devlet Tiyatroları´nda çalışan Önal, bir dönem televizyon dizilerinde oynadı.
´Karanlığı Gören Gözler´, ´Güneşi Görüyorum´ ve ´Fotoğraftakiler´ adlı televizyon çalışmaları yankılar yarattı. Ne var ki, gece hayatı ve alkol yüzünden ekonomik durumu bozuldu ve son yılları yoksulluk içinde geçti.
15 Mayıs 1944´te Mersin´de dünyaya gelen Işın´ın filmlere konu olacak bir yaşam öyküsü var. Küçük yaşta ailesini yitirince akrabalarının yanında kalan Işın sinemayla Adana´ya çekim için giden bir film ekibi sayesinde tanıştı.
Gördüklerinen etkilenince film yıldızı olmak için 1958 yılında İstanbul´a geldi. Hem de yaya olarak. Henüz 15 yaşında olan Işın, soluğu Beyoğlu´nda bir otelde aldı.
İstanbul´a gelişinin hemen ertesi gün bir film şirketinin kapısında bekleyip sete giden bir minibüse gizlice bindi. Bu deneyim onun sinemanın büyüsüne iyice kapılmasına yol açtı. 1968 yılında Türkiye´de ilk yerli fotoromanı yayınlayan Birol Işın, Elziliş ve Diriliş gibi filmleri yönetti.
Işın´ın trajedisi aslında yıllar önce başladı. Oğlu Finlandiya´ya kızı da Almanya´ya yerleşen Işın eşinden de ayrılınca bunalıma girdi Ekonomik durumu da kötüye giden Işın 2005 kışında sokakta donmak üzereyken bulundu.
Ona Kayışdağı Darülaceze Müdürlüğü´nün sahip çıktı.2007´de Yaşam Evleri projesi kapsamında Beyoğlu Sururi Mahallesi´ndeki bir apartmanın giriş katındaki evine yerleştirildi.
Kızı arayıp bulamayınca polise haber verdi ve cesedi bulundu.Cenazesine kızı oğlu ve Darülaceze görevlileri dışında hiç kimse katılmadı.
Yönetmen Kemal İnci´nin kardeşi olan Bilal İnci, çeşitli işlerde çalıştıktan sonra sinemaya yöneldi.
Yönetmen Kemal İnci´nin kardeşi olan Bilal İnci, çeşitli işlerde çalıştıktan sonra sinemaya yöneldi.
İlkokulu bitirdikten sonra kunduracılık, dökümcülük, kuyumculuk gibi değişik işlerde çalıştı.
Sinemaya 1953 yılında Köyün Çocuğu adlı filmle adım atan Hamzaoğlu, ilk başrolünü 1961 yılında oynadı
Adana Altın Koza Film Festivali, 1970 Antalya Altın Portakal Film Festivali, 1991 Antalya Altın Portakal Film Festivali´nde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü kazandı. 1999 Antalya Altın Portakal Film Festivali´nde Yaşam Boyu Onur Ödülü´nün sahibi oldu.
1999´da Marmara Bölgesi´ni yerle bir eden depremde evini kaybetti. 2000 yılındaki ölümünden önce TV ekranlarında göründüğünde eski halinden eser yoktu. Hastalık yüzünden zayıflayıp tanınmaz hale gelmişti.
Yeşilçam´da kendisi gibi karakter oyuncusu olan pek çok meslektaşının kaderini paylaşıp yapayalnız ve yardıma muhtaç bir şekilde hayata veda etti.
Sinemaya 1946 yılında başlayan Kazım Kartal, kamera karşısına en çok ´kötü adam´ rolüyle geçen aktörlerden biri. Bine yakın filmde yan rollerde yer alan Kartal, iki tane de senaryo kaleme aldı. 1970´li yıllarda seks filmleri furyasında da kamera karşısına geçen Kartal bunun nedenini de şöyle anlatmıştı: 'Parasız kaldığım dönemlerde bakkaldan veresiye alışveriş bile yapamayıp, alay konusu olmak canıma tak demişti, mecburdum'.
ÇASOD üyesi olan sanatçı, 2003 yılında bir dizi filmin çekimi için gittiği Erzurum´da rahatsızlanıp İstanbul´a dönmesinden kısa bir süre sonra kalp krizi neden yaşamını yitirdi.
Siyah- beyaz Yeşilçam filmlerinde kimi zaman sokaklarda yankesicilik yaptı, kimi zaman Filiz Akın ablasına elinde darbukasıyla eşlik eden bir çingene oldu. Bazen de Ediz Hun´a 'size baba diyebilir miyim amca' deyip mavi gözlerinden boncuk gibi yaşlar akıttı.
Filmlerdeki değişmez rol arkadaşı ve gerçek hayattaki kuzeni Zeynep Değirmencioğlu´nun (Ayşecik) babası senarist Hamdi Değirmencioğlu onu Ses dergisinin çocuk yıldız yarışmasına sokmasaydı belki de hayatı çok farklı bir şekilde ilerleyecekti. Yarışmada birinci değil ikinci oldu ama yine de Yeşilçam kapıları onun için ardına kadar açıldı.
1959 doğumlu Ömercik ya da gerçek adıyla Ömer Dönmez, 4 yaşında kamera karşısına geçti. 60´lı ve 70´li yıllarda 40´a yakın filmde oynadı. Ama pek çok çocuk yıldızın kaderinden farklı olmadı onunki de. Büyüdükçe popülerliğini kaybetti. 17 yaşındayken geçirdiği talihsiz bir kaza nedeniyle de sol gözünü kaybetti. Kısacası onun için 'film bitti'. Sonra bir süre büfecilik, taksicilik yaptı.
Zeynep Değirmencioğlu´nun emlak ofisinde çalıştı. Şimdi 50´li yaşlarına merdiven dayayan Ömercik, İkinci Bahar dizisinde bir kuruyemişçiyi canlandırdı. Artık, eski parlak günlerinin çok uzağında bir yaşam sürdürüyor.
Bir dönem ünlü şarkıcılarla birlikte sahneye çıkan perküsyon sanatçısı 61 yaşındaki Mehmet İdiç’in yaşamı Mersin’de drama dönüştü.
İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur ve Kibariye ile birlikte aynı sahnede perküsyon çalan Mehmet İdiç, vücudunun sol tarafı felçli olan kardeşi Ahmet İdiç’le ilgilenmek için 15 yıl önce mesleği bırakmak zorunda kaldı. Kardeşi gibi hiç evlenmeyen ve geçinmek için inşaatlarda bekçilik yapan Mehmet İdiç’in sağ ayağındaki yara kangrene dönüştü.
Kaldırıldığı hastanede sağ ayağı diz altından kesilen Mehmet İdiç, taburcu olduktan sonra felçli kardeşiyle birlikte Merkez Akdeniz İlçesi Bahçe Mahallesi 4510 Sokak’ta terk edilmiş bir evde sefalet içinde yaşamaya başladı. Zaman zaman farelerin gezdiği, elektriği, suyu olmayan, yağmur yağdığında damlayan evde sağlıksız koşullarda yaşam mücadelesi veren Mehmet İdiç’in hali yürek sızlattı.
Yatağa mahkum olan Mehmet İdiç, gidecek yerleri olmadığı için buraya yerleştiklerini belirterek şunları söyledi, “Daha önce çalıştığım inşaatlarda kalabiliyordum. Ama şimdi, her türlü haşerenin yuva yaptığı yerde, yatağa mahkum olarak öleceğim günü bekliyorum. Benim burada kaldığımı görenler zaman zaman yiyecek bir şeyler getiriyor. Birileri bir şey getirirse karnım doyuyor. Yoksa o gün öyle geçiyor. Bazen de ayağımın tedavisine yardım ediyorlar. Tek dileğim engelli kardeşimle birlikte bir huzurevine yerleşebilmek. İlgililerden bu konuda yardım istiyorum. Bari ömrümüzün son günlerinde rahat edelim.”