Hayatında yepyeni bir sayfa açtığını söyleyen Azra Akın, geçirdiği sıkıntılı dönemleri anlattı: 'Tuzağa düştüm'
AZRA AKIN BİLİNMEYENLERİNİ ANLATTI
Çok acı çektim
Filmler, diziler, kampanyalar yolda ama Azra Akın’ın hayatında bambaşka bir yenilik var: Kendisi. Bir buçuk yıllık bir düşünme/dinlenme döneminin ardından, “Yeni bir kitap” diye tanımladığı hayatının ilk sayfalarını çevirmeye başlamış. Ve her şey çok da yolunda görünüyor. Akın, bu süreçte yaşadıklarını All dergisine anlattı.
Yeni bir yıla giriyoruz. Kendinle muhasebeye giriştin mi? Eksiler, artılar, “Şunları şunları artık hiç yapmayacağım” kararları...
- Türkiye’ye geldiğim günden itibaren o kadar hızlı geçti ki zaman, her yıl bir muhasebeye girişmeyi hiç düşünmedim. Durabilmeyi, o anın keyfini çıkarmayı sonradan öğreniyor insan. Bunun ne kadar kıymetli olduğunu gençken yeterince anlayamıyoruz. Sürekli koşturuyoruz. Geçmişe baktığımda, o zamanki sorumluluklarımı en iyi şekilde yerine getirebilmek için çok uğraştığımı fark ettim. Yaşadığım güzellikler, zorluklar, üzüntüler, hayal kırıklıkları ya da başarmak istediğim şeyler söz konusu olduğunda hep bilinçli olmaya çalıştım. Bu 10 seneyi bir kitap olarak görüyorum resmen. 1,5 seneden beri yeni bir kitap açıldı önümde.
Nasıl bir kitap bu?
- “Uyanış” kitabı... İnşallah hayatımın sonuna kadar daha da uyanışlar yaşayacağım. Başka kitaplar okuyacağım ama bu önümdeki kitap daha “Azra”. Ya da dans eden Azra (gülüyor). Dansı sembol olarak kullanıyorum. Daha dans eden ve Azra’ya alan tanıyan Azra anlamında...
Tek başına mı dans ediyorsun?
- (Gülüyor) Hem tek başıma, hem bir grupla, hem de bir partnerle.
Yani yeniliklere, keşfetmeye açık bir dönemdesin?
- Kesinlikle. Çabuk da öğrenen biriyim. Özellikle el sanatlarını... Ailemin beni gönderdiği okul da bana bu zemini sundu.
Nasıl bir okuldu?
- Hollanda’da Waldorf okullarına gittim. Okul olarak da bakmıyorum aslında oraya, bir oyun ve öğrenme alanı. Ne kadar güzel şeyler yaşamışız. Bağımsız olmana ve kendi kararlarını vermene yardımcı olan bir eğitim sistemiydi. Hem hayatı barındırıyordu hem de birçok sanat dalını.
Kız kardeşin Doruk hâlâ Hollanda’da mı?
- Evet. Amsterdam Üniversitesi’nde iletişim bilimleri okudu, master’ını yaptı. Ocak ayında Türkiye’ye gelecek. İnşallah birlikte bir şeyler yapacağız.
Ne gibi?
- Oturup konuşacağız, karar vereceğiz. Onu anlata anlata bitiremiyorum. Çok güzel bir kalbe sahip, yetenekli, zeki biri. Çok güzel şarkı söylüyor, çok acayip dans ediyor.
Model ve oyuncu olmasaydın güzel sanatlara mı yönelirdin sence?
- Akademiye gitmeyi düşünüyordum. Kreatif bir insanım. Kendimi o şekilde ifade etmek istediğimi anlamıştım. Bir taraftan da film izlerken, “Azra” diye seslenirlerdi, duymazdım bile. Filmdeki o karakter olmak isterdim. Oyunculuk anlamında demiyorum sadece. Biri uçuyor mu, ben de uçmak isterdim.
Oyunculuk çok zor bir meslek. Bir süredir bu konuda yenilenmek istediğimi fark ettim. Nasıl başlamıştım ben bu mesleğe? 2004’te bir film ve diziyle. Çok heyecanla, naif bir şekilde girdim. Ama sonra mesleğin içinde başka şeyler de yaşamaya başladım. Heyecanımı olumsuz etkileyen şeyler.
Ne gibi?
- İnsan çok acımasız olaylarla karşılaşabiliyor. Bu sektörde insanlar birbirini çok fazla desteklemiyor. Herkes acayip hırslı, birbirini çekememezlik de var. Ben çok başka bir yerden geldim. Büyüdüğüm ortam tamamen birbirini destekleyen bir çevreydi. Birbirini aşağı çekmeye çalışan bir çevreye girip bu mesleği yapmak kolay değil. Üzüntü ve hayal kırıklığı yaşayabiliyorsun. Her şeyi bırakıp Hollanda’ya dönebilirdim ama benim içimde bir savaşçı var. Pes etmedim.
Pes etmesen de kırıldın mı?
- Ben Türk’üm, burası benim ülkem. Ama tabii ki burada büyümediğim için her şeye iki günde alışamadım. İnsan ilişkileri, düşünce tarzları, özellikle profesyonel ortamlar bambaşka. 16 yaşından beri modellikten gelen bir profesyonelliğe sahiptim. Belki de fazla sahiptim çünkü dünyayı dolaşarak çalıştım, herkesin işine her zaman saygı duydum. Dizi setinde çay getiren kişiye de, yönetmenime, oyuncu arkadaşlarıma ve ışıkçıya da aynı şekilde saygılıyım.
ÇOK ACI ÇEKTİM TUZAĞA DÜŞTÜM
Acı çektiğin vakit çok derinlemesine yaşıyorsun belli ki...
- Evet. Hayatımda bir sürü şeye izin vermişim. Değer verdiğim için, sevdiğim için. Ama sonunda şunu da gördüm: Ne kadar güzel sevebiliyormuşum. Hem insanları, hem çalıştığım ortamı, hem arkadaşlarımı... Sonuna kadar sevebiliyormuşum. Ha acı çekmedim mi, tuzağa düşmedim mi, bana yalan söylenmedi mi? Evet hepsi oldu, olsun. Sonunda kendimi sevmeyi öğrendim. Benim için en kıymetli olan bu. Hayatta neyi isteyip istemediğimi biliyorum şimdi. Sınır koymayı, kendime değer vermeyi öğrendim. Geçmişe, hayatıma girmiş herkese saygım var. Hepsi bana bir şey kattı. Herkese teşekkür ediyorum bunun için (gülüyor).
Geçmişle hesaplaşmış gibi görünüyorsun.
- Evet. Mutluluk en önemli şey hayatımda. Artık uyandım.
Seni en çok mutlu eden şey nedir şu an?
- Sevgi. Karşılıklı. Ve çalışmak, yaratmak. İnsanlarla bir şeyler paylaşabilmek, onları dinlemek, yeni şeyler duymak. Hayatı dolu dolu yaşayamamaktan korkuyorum. Hiçbir şey bizden daha değerli değil. Bunu zamanla, derslerle anlıyoruz. Fedakarlık yapmak iyi güzel ama kendini de unutmamak lazım. Sen mutluysan o ışığı yaratabilirsin. Başkalarına faydalı olmak istiyorum.
ZAMAN BANA YETMİYOR Ufukta yeni film ve diziler var mı?
- Hollanda ve Alman yapımı iki filmde oynayacağım. İlk defa Hollandaca ve Almanca oynamak ilginç olacak benim için. Türkiye’de de görüşmeleri süren bir film ve dizi projem var.
Hazır çok yoğun bir tempoya girmemişken evde ne yapmak hoşuna gidiyor şu sıralar?
- Kokulu mumlarımı yakmak, kitap okumak, film izlemek, pencere önüne yerleştirdiğim küçük koltuklarıma oturup çayımı içmek, o arada dışarıyı seyretmek, yemek yapmak, şekersiz tatlılar üretmek, dans etmek, resim yapmak, bir şeyler dikmek ve evde sürekli eşyaların yerini değiştirmek. Çok şey yapmak istiyorum. Ama zaman yetmiyor bana.