ANKARA (AA) - Arama kurtarma ekiplerinin mücadelesine konuştukları dillerle ortak olan gönüllü tercümanlar, yaşadıklarını AA muhabirleriyle paylaştı.
Kuveyt'in Ankara Büyükelçiliği'nde halkla ilişkiler sorumlusu olan Harun Kargı, Kuveyt'ten gelen 45 kişilik arama kurtarma ekibine 15 gün boyunca Türkçe-Arapça tercümanlık yaptı.
Kargı, "Daha önce buna benzer durumları televizyonda izlerken birebir olayın içinde olmak çok farklı bir deneyim. Bütün duygularınızla hareket etmek durumunda kalıyorsunuz. Korkuyu, endişeyi, umudu ve üzüntüyü yaşıyorsunuz. Psikolojik olarak da zor bir süreçti." ifadelerini kullandı.
Kuveyt ekibinin deneyimlerinden yararlanma imkanı bulduğunu ve arama kurtarma faaliyetleri konusunda bilinçlendiğini anlatan Kargı, ilk görev yerlerinin İslahiye olduğunu ve girdikleri her sokakta bir enkazın bulunduğunu söyledi.
Kargı, Kuveyt ekibinin 24 saat esasına göre gruplara bölünerek çalıştığını belirterek, tek başına tercümanlık yaptığını ve uyku süresinin çok az olduğunu dile getirdi.
İnsanların çaresizlik, korku ve endişe hissettiğini ifade eden Kargı, "Her tür imkan ve olanağa karşın orada çalışmaların 24 saat esasına dayalı olmasını da hesaba katarsak yemek yemeye bile zamanınızın bulunmadığı bir ortamdı. Yıkım gerçekten çok büyüktü." diye konuştu.
Kargı, bölge sakinleriyle iletişimlerine ilişkin, "Özellikle termal ve sensörlü arama cihazı olduğunu duyan ve enkaz altında yakınları olanlar tarafından çağrılıyorduk. Bir tarafa gidince diğer taraftan da çağıranlar oluyordu. İnsanlarla sürekli temas halindeydik ancak onların da psikolojileri bu anlamda sıkıntılıydı. Korku hakimdi ve bu arada artçı depremler sürüyor, çalışma alanında risk oluşturuyordu." ifadelerini kullandı.
Tercüman olarak enkazlarda deliklerden "Sesimi duyan var mı?" diye seslendiğini ve hiç unutamayacağı bir anısının olduğunu anlatan Kargı, şöyle devam etti:
"Açılan bir delikte bir vatandaşımızın cenazesi vardı. Delik, onun çıkarılması için açılmıştı. O kadar yakın mesafede ve öyle bir durumdasınız ki aslında cenazeyle yüz yüzesiniz. Belki 10 santimetre mesafe var ve cenazenin arkasındaki deliğe seslenmek zorunda kaldım. Bir taraftan o cenazenin orada varlığını biliyorsunuz, diğer taraftan umutla aşağıdaki insanlara sesinizi duyurmaya çalışıyorsunuz. O görüntü hiç gözümün önünden gitmiyor."
Kargı, her türlü teknolojik imkanın ve en gelişmiş cihazın olduğuna işaret ederek, "Buna rağmen orada insanoğlu olarak çaresizliğimizin en belirgin noktasındaydık." dedi.
12 yıldır Türkiye'de yaşayan Taylandlı, Adana'da Tayca-Türkçe tercüme yaptıTayland'ın Ankara Büyükelçiliği Konsolosluk Asistanı Anut Pholcharoen, 12 yıldır Türkiye'de yaşadığını, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nde eğitim aldığını ve Türkçe öğrendiğini söyledi.
Deprem bölgesinde konsolosluk ekibine tercümanlık yaptığını anlatan Pholcharoen, "Orada 3 dil kullanıyordum. Tayland vatandaşları, Türklerle ya da Türk makamlarıyla bir şey konuştuklarında anlayamıyorlardı, ben de tercüme ettim. (Tercüme) genelde Türkçe-Tayca, Tayca-İngilizce oluyordu." ifadelerini kullandı.
Pholcharoen, Adana'da 4-5 gün geçirdiğini belirterek, "Orada herkes birbirine yardım ediyordu. Durum o kadar zordu ki ama insanlar birbirine yardım etmeye çalışıyordu. Gelip benden yardım isteyen de çok oldu." dedi.
Depremzedelerin çok zor durumda olmalarına rağmen samimi davrandıklarını ve yardım etmeye çalıştıklarını anlatan Pholcharoen, "Gördüğüm en üzücü şey, insanlar kendi binalarına, evlerine bakıyor ama giremiyordu, eşyalarını alamıyordu. O, benim için çok üzücü bir şeydi." diye konuştu.
"'Maalesef burada canlı belirtisi yok' demek bana çok acı geldi"Anadolu Ajansı (AA) muhabiri Mehmet Şah Yılmaz da bir hafta boyunca Hatay'ın Antakya ilçesinde Güney Kore'den gelen arama kurtarma ekibine Türkçe-Korece gönüllü tercümanlık yaptı.
Enkazın başında yakınlarını bekleyenleri görmenin çok hüzün verici olduğunu anlatan Yılmaz, "Güney Koreli arama kurtarma ekibi, binalarda canlı belirtisi ararken insanlar öncelikle bize gelip 'Lütfen, yalvarırım bir kere buraya baksınlar.' diyordu. Bizim için çok büyük bir acıydı, ben sadece tercümanlık yapsam da bunu çevirmek bile benim için ağır bir yüktü." ifadelerini kullandı.
Yılmaz, ekibin arama kurtarma köpeği ve canlı tespiti için kullanılan kamera sistemiyle enkazları kontrol ettiğini belirterek, "Güney Koreli ekip, maalesef herhangi bir canlı belirtisi bulamadığını söyledi. Bunu orada bekleyenlere anlatmak benim için çok büyük bir acıydı. Bir insana gidip 'Maalesef burada canlı belirtisi yok.' demek bana çok acı geldi." şeklinde konuştu.
Güney Kore ekibinin enkazdan 8 kişiyi kurtardığını söyleyen Yılmaz, "Bir insan kurtarmak çok mutluluk vericiydi. Kore ekibinin yanında bazen Türk arama kurtarma ekipleri de yer alıyordu. İkisi arasındaki iletişimi sağlıyordum. İnsanların bir can kurtarmak için verdikleri mücadeleye şahit olmak ve bu aradaki iletişim kanallarından biri olmak mutluluk verici." diye konuştu.
Yılmaz, bir çocuğu enkazdan kurtarıp ailesiyle ekip arasında tercümanlık yapmanın çok güzel bir duygu olduğunu vurguladı.
Koreli ekibin bir anneyi enkazdan çıkardığını, kadının "içeride 2 kızının olduğunu ve onlarla konuştuğunu" söylediğini anlatan Yılmaz, "Enkaza benim de girmem istendi çünkü 'Sesimi duyan var mı?' diye seslenmem gerekiyordu. Enkaza girip bir bebeğin cansız bedenini çıkarmak ve o anneye teslim etmek, insanın bugüne kadar yaşayabileceği en acı duygu. Bunu yaşadım ve unutmam mümkün olmayacak." ifadelerini kullandı.
Yılmaz, depremzedelerin Güney Koreli arama kurtarma ekibine verdiği desteğe değinerek, "Güney Kore ekibinden birkaç kişi, yemek sırasına girince depremzedeler onlara öncelik verdi. 'Siz bizim için nerelerden buraya geldiniz, lütfen önce yemeği siz alın.' diyorlardı. Bunu görmek insanda güzel duygular da yaratıyor." dedi.
Muhabir: Tuğba Altun,Muhammet Tarhan