Genel

İstanbul'un manevi önderlerinden Aziz Mahmud Hüdayi'nin sofrası dünyaya ulaşıyor

Döneminde halktan sultanlara kadar sevenleri bulunan Aziz Mahmud Hüdayi'nin türbesine yapılan ziyaretler ve adına kurulan vakfın çalışmalar yurt içi ve yurt dışında yüzyıllardır devam ediyor.

İSTANBUL (AA) - İstanbul'un manevi önderlerinden Aziz Mahmud Hüdayi, döneminde yazdığı 30 kadar eseriyle Anadolu ve Balkanlar'da dini-tasavvufi hayat üzerinde derin etkiler bıraktı.

Şehrin en çok ziyaret edilen mekanlarından olan Üsküdar'daki türbe ve külliyesindeki yoğunluk ramazan ayı boyunca TRT'de yayınlanan "Aziz Mahmud Hüdayi: Aşkın Yolculuğu" dizisiyle daha da arttı.

Aziz Mahmud Hüdayi Camii İmam Hatibi Fatih Kılıçoğlu, AA muhabirine onun manevi yönünü anlattı.

"Kendisine Zü'l-cenaheyn denir. Yani iki kanatlı hem dünyevi ilimleri hem uhrevi ilimleri dünyasında barındırmış çok büyük bir Allah dostudur." diyen Kılıçoğlu, Aziz Mahmud Hüdayi'nin Kadı Mahmud iken Hüdayi olmasını sağlayan en büyük özelliğinin her şeyden vazgeçip yaptığı nefis terbiyesi olduğunu söyledi.

Kılıçoğlu, onun Üftade Hazretleri'ne bağlanmak için kadı naipliği görevinden istifa ettiğini, mal varlığını bağışlayıp altın yaldızlı kaftanıyla pazarda ciğer sattığını dile getirdi.

Hüdayi'nin, mensupları, sevenleri ve türbesini ziyaret edenler için "Bizi sevenler denizde boğulmasınlar, ahir ömürlerinde fakirlik görmesinler. İmanlarını kurtarmadıkça ölmesinler." diye duası bulunduğuna dikkati çeken Kılıçoğlu, türbenin İstanbul'da Eyüp Sultan'dan sonra Sümbül Efendi ve Yahya Efendi'yle en çok ziyaretçisi olan türbeler arasında yer aldığının kaydetti.

Türbeye halkın ziyaretlerinin ramazan ayında katlanarak arttığını ifade eden Kılıçoğlu, "Hüdayi Hazretleri'nin hayatı, duası insanların çok hoşuna gidiyor. Gerçekten çok inanarak gelip ona Fatiha okuyorlar. Hüdayi Hazretleri ve camimiz kandil geceleri ve Ramazan-ı Şerif günlerinde ziyaretçi akınına uğruyor. Burada Hüdayi Vakfımızın adak işleri de olduğundan dolayı insanlar hem görmek hem de burada varsa böyle bir adak görevleri, onu da yerine getirmek için külliyemizi ziyaret ediyorlar." dedi.

Zengin, fakir herkes yemek yiyebiliyor

Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Abdurrahman Topbaş ise külliyenin 16. yüzyılın sonlarında yapıldığını, içerisinde cami, tekke, imarethane ile aşevinin yanı sıra Anadolu'dan ve şehrin uzak bölgelerinden gelenler için misafirhanelerin yer aldığını söyledi.

Tekkenin aşhanelerinde Cumhuriyet'in kuruluş dönemlerindeki kesinti dışında yüzyıllardır her gün yemek çıktığını anlatan Topbaş, "Benim çocukluğumda, 1984'ün ramazan ayında yemek dağıtma, aşevi yeniden faaliyete geçiriliyor. Hatta meşhur bir hikayemiz vardır, ben şahidiyim bunun. Ramazan günü sokakta yatan birkaç sarhoşun da kapıya gelmesiyle, 'Bunlara yemek verelim, vermeyelim" tartışması oluyor. Sonra "Bunlar Allah'ın kuludur, bunlar da yesin." diye karara varılınca Üsküdar'da, zengin, fakir, yolda kalmış, sokakta yatıp kalkan herkesin rahatlıkla yemeğini yiyebildiği bir imarethane, aşevi fonksiyonunu kazanıyor." diye konuştu.

Topbaş, Aziz Mahmud Hüdayi'nin külliyeyi oluştururken hem gelen insanların karnını hem de ilim ve hikmetle gönüllerini doyurmayı hedeflediğini, bugün de bunun için çalıştıklarını belirtti.

Vakfın temel misyonunu aktaran Topbaş, şu ifadeleri kullandı:

"Anadolu'daki tekke ve tasavvuf ocakların genel faaliyetine baktığımızda 'itham-ı taam' dedikleri yani karnı doyurmak çok önemli bir şeydir. Çünkü özellikle eskiden insanların sıcak ve sağlıklı yemeğe ulaşması çok önemliydi. Şimdi çok kolaylaştı ama eskiden bu çok önemliydi. Aynı zamanda dervişlerin gelenlere yemek çıkarması ve hizmet etmesi de bir eğitim metodu. O tekkeye girenin karnı doyduktan sonra yine insanoğlunun en önemli ihtiyaçlarından bir tanesi olan gönül açlığının doyması da önemlidir. Gönlün doyması için burada gerek sohbetler, gerek ziyaretler, gerekse çeşitli okumalarla bu faaliyetler devam etmiştir. Esasında insan-ı kamil, kaliteli bir insan çıkarma sayısını arttırma faaliyetleri gibi özetleyebiliriz."

Topbaş, bugün vakfın faaliyetleri içerisinde insani yardım, adak, eğitim faaliyetleri, burslar, yurt hizmetleri, kursların yanı sıra halka açık mesnevi dersleri ve tasavvuf okumalarının yer aldığını kaydetti.

"Gazze saldırılarının ardından bölgeye Türkiye'den yardım ulaştıran kurumlar arasındayız"

Vakfın 1985'te resmen kurulduğunu dile getiren Topbaş, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasının ardından Azerbaycan, Kırım ile Balkanlar başta olmak üzere yurt dışına açılarak bu bölgelerde sosyal yardım, ilim ve hikmet çalışmaları yürüttüklerini söyledi.

Yaklaşık 15 yıldır Afrika'nın birçok noktasında da yardım ve eğitim faaliyetleri yürüttüklerine dikkati çeken Topbaş, "Türkiye bir kriz coğrafyasında bulunuyor. Bu coğrafyada ve gönül yakınlığımız olan bölgelerde vakıf olarak yoğun bir insani yardım faaliyetleri yürütüyoruz. İsrail'in son Gazze saldırılarının ardından bölgeye Türkiye'den yardım ulaştıran kurumlar arasındayız. Depremde de konteyner kent, insani yardım, eğitim ve psikolojik destek noktasında yardımlarımız oldu. Bu sene deprem mağdurlarımızın unutulduğunu gördük ve bu faaliyetleri hızlandırmaya karar verdik. Şu an sahada arkadaşlarımız devam ediyorlar." dedi.

Topbaş, hem yurt içi hem yurt dışında Orta Asya'dan Balkanlara, Kafkasya'dan Afrika'ya ve Orta Doğu'nun birçok bölgesine kurban çalışması yaptıklarını, ayrıca ramazanda iftar ve erzak yardımı ulaştırdıklarını anlatarak, Hüdayi'nin hem manevi hem de fiili lokmasını onlara ulaştırmaya çalıştıklarını vurguladı.

TRT'de ramazan ayı boyunca yayınlanan "Aziz Mahmud Hüdayi: Aşkın Yolculuğu" dizisini seyrettiğini, ilk bölümleri beğendiğini dile getiren Topbaş, böyle yapımların ziyaretleri artırdığını da sözlerine ekledi.

Hocasının vefatının ardından Muhyiddin Üftade'ye bağlandı

İstanbul'un manevi önderlerinden olarak görülen ve türbesi ziyaretçi akınına uğrayan Aziz Mahmud Hüdayi, Şereflikoçhisar’da 1541'de dünyaya geldi.

İlk eğitimini Sivrihisar'da aldıktan sonra İstanbul'da Küçükayasofya Medresesi'nde eğitim gören, hocası Nazırzade Ramazan Efendi ile onun görev yaptığı Selimiye Medresesi'ne, Mısır ve Şam’a giden Aziz Mahmud Hüdayi 1573'te Mısır'dan dönüşünde Bursa Ferhadiye Medresesi'ne müderris ve Cami-i Atik Mahkemesi'ne naib tayin edildi. Hocasının vefatının ardından görevlerini bırakıp Muhyiddin Üftade'ye bağlandı.

Sivrihisar'da, Trakya ve Balkanlar'da irşat faaliyetlerinde bulunduktan sonra İstanbul'da Küçükayasofya, Fatih, Üsküdar Mihrimah Sultan camilerinde vaizlik yapıp tefsir ve hadis okutan Aziz Mahmud Hüdayi, Üsküdar'da dergahını kurdu.

Sultanahmet Camii'nde ilk hutbe

Aziz Mahmud Hüdayi, Sultanahmet Camii'nin açılışında ilk hutbeyi okudu ve her ayın ilk pazartesi günü burada vaaz verdi. Devrin padişahlarıyla yakınlık kurmayı başaran Aziz Mahmud Hüdayi, III. Murad, I. Ahmed ve II. Osman gibi padişahlara mektuplar yazdı, öğütler verdi, IV. Murad'a saltanat kılıcını kuşattı.

Zaman zaman padişahların davetlisi olarak saraya gidip sohbetlerde bulundu. Evliya Çelebi'nin "yedi padişahın onun elini öptüğünü, 170 bin müride de el verdiğini" belirttiği Aziz Mahmud Hüdayi'nin, halktan sultanlara kadar uzanan geniş bir tesir halkası meydana getirdiği biliniyor.

Aziz Mahmud Hüdayi, 1628'de vefat ettiğinde 60 kadar halifesi ve yazdığı 30 kadar eseriyle Anadolu ve Balkanlar'da dini-tasavvufi hayat üzerinde derin etkiler bırakıp, bu şekilde şöhreti bugüne kadar ulaştı.


Muhabir: Mücahit Türetken