İSTANBUL (AA) - "İkinci Yeni Poetikası", "Estetik Endişe" ve "Sivil Edebiyat"ın aralarında olduğu kitaplara imza atan Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alaattin Karaca, "Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni" başlıklı dosya haberi kapsamında Türk şiirinin önemli isimlerinden Turgut Uyar üzerine AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

  • Prof. Dr. Mehmet Narlı, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın edebi dilini ve düşünce biçimini anlattı
  • Yazar Beşir Ayvazoğlu’na göre hiçbir şair, İstanbul'u Yahya Kemal kadar hissetmedi
  • Yazar Abdullah Harmancı: Orhan Kemal, Türkçe virtüözüdür
  • Yazar Cemal Şakar: Modern edebiyat, tümelin değil, tekilin peşindedir

Her şairin kendi şiirini bulmadan önce bir arayış dönemi olduğundan bahseden Karaca, şairlerin bu zaman diliminde kendinden önceki şairlerin "ikliminde dolaştığını" kaydetti.

"Bazı şiirlerinde vatan, memleket, Türkiye temaları görülür"

Karaca, Turgut Uyar'ın da şair olarak benzer süreçten geçtiğine işaret ederek, "Behçet Necatigil'in 'Şiir Burçları'nda dediği üzere Uyar, gurbet burcunda henüz kendine eldir. Onun şiir hayatı da böyle bir kendine el olduğu gurbet burcunda doğar. Bunu anlamak için 'Arz-ı Hal' ve 'Türkiyem'e dikkatle bakmak gerekiyor. Bu iki kitaptan ilki 1949, ikincisi 1952'de basılmıştır ve İkinci Yeni öncesi şiirleri içermektedir. Bir bütün olarak bakıldığında söz konusu iki kitaptaki şiirlerde, İkinci Yeni sonrasındaki şair Turgut Uyar hemen hemen hiç yoktur." diye konuştu.

Turgut Uyar'ın kendinden önceki şairlerden belirli düzeylerde etkilendiğinin altını çizen Karaca, şöyle devam etti:

"Mesela 'Yasin Efendi', tipik bir Orhan Veli şiiridir. Asker kökenli oluşundan mı nedir, bazı şiirlerinde vatan, memleket, Türkiye temaları görülür. Bunlar sanki 'görev icabı' yazılmış gibidir. İçinde bulunduğu coğrafya, Anadolu, gurbet, askeri görev, sanki onu biçim ve içerik olarak ulusçu-hececi şiirin kalıplarına yakın tutar. Coğrafyasının merkezinde gurbette olan bir İstanbul çocuğunun romantik hassasiyetlerinde Anadolu vardır. Kimileri onu bu itibarla Ceyhun Atuf Kansu'ya da yaklaştırır."

"Uyar, kaybettiğinin şairidir, bunaltısı, huzursuzluğu, bilge bakışı o kaynaktan gelir"

Prof. Dr. Karaca, usta şairin sahip olduğu asıl kaynağın ise içindeki "özge cevher" olduğunu vurgulayarak, "Hassas bir göz, bu ilk şiirleri deştiğinde, Uyar'ın ruhunu bulur. Bu ruh, doğanın berraklığıyla, masumiyetle bütünleşmiş, dingin, 'Geyikli Gece'sini henüz muhafaza eden ya da o gecede mesut uyuyan bir ruhtur. O şiirlere dikkatle bakıldığında Uyar'ın, Anadolu'nun ücra köşesinde doğanın, derelerin koynunda olduğu ve gözlerinin balıklarla ışıldadığı görünüverir ama yine de hep sonsuzluğa açılmak, bir yerlere gitmek ister. Masumiyet arayışı veya sonsuzluk özlemi, tüm cins şairlerdeki o bitmek bilmeyen azade olmak duygusu Uyar'ın ilk şiirlerini de kuşatan atmosferdir." dedi.

Turgut Uyar'ın İkinci Yeni'ye içindeki bu büyük cevherle girdiğini ifade eden Karaca, "İçteki cevher, masumiyet, berrak doğa, dıştakiyle, modern kentlerle örtüşemeyince, şiir bir ıstırap çığlığı olarak o cevherden doğdu. Uyar, kaybettiğinin şairidir, bunaltısı, huzursuzluğu, bilge bakışı o kaynaktan gelir ve o kaynak onu soy şairlerle akraba kılmıştır." ifadelerini kullandı.

İkinci Yeni şiirinin Türk şiirinde büyük "yıkım" olduğunu dile getiren Alaattin Karaca, söz konusu yıkımın olumsuz bir anlamdan ziyade İkinci Yeni'nin yaptığı faaliyeti anlatan bir ifade olduğunun altını çizdi.

Karaca, İkinci Yeni'nin etkisinin farklı boyutlarda ortaya çıktığını aktararak, şunları anlattı:

İletişim Başkanlığı, 20 ülkede "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" temalı paneller düzenliyor İletişim Başkanlığı, 20 ülkede "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" temalı paneller düzenliyor

"İkinci Yeni şiiri neyi yıktı? Bunu, sadece dile yansıma olarak görmeyelim. Dilin alt-üst edilmesi burada, şiire yansıyan, tezahür eden görüntülerdir. Asıl bu tezahürlerin temeline bakmak gerekir. Kanaatimce dünyayı, insanı, hayatı idrak biçimi, buna isterseniz genel anlamda 'Mantık' diyelim değişmiştir. Belki buna 'sürrealist' idrak diyebiliriz. Eşyayı, insanı, nesneleri alışılmış yerlerinden koparan, ters yüz eden, dünyayı başka türlü gören bir idrak. O idrake, düzgün, mantıklı dil uygun değildi, tıpkı sürrealist resimdeki figüratif resmin yetmediği gibi. Şairlerin 'içlerindeki kaos' dile yansıdı, böylece kaotik ama yeni, kuralların alt-üst olduğu yeni şiir dili ortaya çıktı. Bu alışılmış gerçeği allak bullak eden bir dildi."

"Sezai Karakoç'la kıyas bile edilemez çünkü mecraları ayrıdır"

Turgut Uyar'ın İkinci Yeni'nin diğer şairlerinden oldukça farklı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Karaca, "Örneğin Cemal Süreyya'daki humour, nüktedan bakış, biraz Orhan Veli nüktedanlığı onda yoktur. Ece Ayhan'daki iktidar karşıtlığı, terslik, ayağa kalkma, kelimelerle adeta bir cambaz gibi olabildiğince oynama da yoktur. Sıkıntısı, bir noktadan sonra Edip Cansever'den ayrılır. Cansever'de sıkıntı bir hiçlikte dolanır durur, bilgelik katına bir türlü erişemez. Sezai Karakoç'la kıyas bile edilemez çünkü mecraları ayrıdır. Turgut Uyar, modernleşmenin yarattığı kirlenmeyi, abluka altına alınmayı, huzursuzluğu, masumiyet arayışını Türk şiirinde en yoğun biçimde duyan ve ifade eden başlıca şairlerden biridir. Turgut Uyar'ı Türk şiirinde 'hikmet' burcu şairlerinden biri olarak görüyorum ama o mutsuz ve mustarip bir derviş gibidir. Turgut Uyar, Fuzuli'den Haşim'e uzanan çizgide 'kankentler' içinde ve mutsuz, melalden anlayan bir şairdi." değerlendirmesini yaptı.

Karaca, Turgut Uyar'ın "modernleşmeyi insanların kentler kurmasını, hatta kirlenmeyi de hayatın akışı içinde bir realite gibi gördüğünü" belirterek, "Modernleşme bağlamında Uyar'ın zihnindeki Türkiye'nin bir kabulleniş olduğunu söyleyebilirim. Mesela Karakoç'taki reddiye onda yoktur. Bir medeniyet meselesi olarak Türkiye'yle Uyar, fazla ilgilenmemiştir diye düşünüyorum. Uyar, dünya şiirine 'kendimize özgü ruhsal bunaltı' ile eklenmeyi becerebilen bir şairdir. Bunu Karakoç dahi şiirinde yapamıyor. Burada öykünmeci bir bunaltıdan ayırmak için kendimize özgü ruhsal bunaltının altını hassaten çiziyorum." şeklinde konuştu.

"Turgut Uyar, şairce mısra döktürmeyi değil, içteki varoluşsal sızıyı anlatma amacındadır"

Gerçek şiirin ana niteliğinin dil tasarrufu ve örtüklük olduğuna dikkati çeken Alaattin Karaca, şunları kaydetti:

"Cemil Meriç'in kütüphaneler için söylediğini bu şiir için söyleyebiliriz; 'Mabede ancak layık olanlar girebilir'. Örtüyü kaldırmak, görmek zordur. Turgut Uyar, şairce mısra döktürmeyi değil, içteki varoluşsal sızıyı anlatma amacındadır. Yer yer kimi şiirleri bu uğurda, öykülemeye yaklaşır, işte o zaman şiirden dahi vazgeçebilir. Yapmak istediği, dönemin atmosferinde içsel ıstıraba uygun en iyi dili bulmaktır, mısra döktürmek değil! Dil bozuluyorsa, şair bazen kekeliyorsa da ondandır. Elbette bunun için en keskin kelimeleri araması da doğaldır. Türk şiirinde İsmet Özel, bunu başaran özge bir dil kuran nadir şairlerdendir. Edip Cansever mesela o sıkıntı içinde dili yayar yayar, Uyar yaymaz, o derece, dille sancıyı buluşturur."

Karaca, Türk edebiyatındaki modernleşmenin 1950'lerde başladığını söylemenin doğru olmadığını sözlerine ekleyerek, "Hasan Bülent Kahraman'ın 'Yahya Kemal Rimbaud'yu Okudu mu?' diye bir eseri vardır. Onda galiba Beyatlı'nın şiirinin modern ama modernist olmadığı kaydedilir. Bence şiiri de modern değildir çünkü modern şiir, modern edebiyat, yeni bir dünyanın, teknolojinin, kentleşmenin, sanayileşmenin, performans öznesinin, ulusaldan uluslararasına taşmanın ve bunun yarattığı ruhsal bir travmanın, yabancılaşmanın, yalnızlaşmanın edebiyatıdır. Franz Kafka'da, Jean-Paul Sartre'da, Albert Camus'da, Samuel Beckett'da, Charles Baudelaire'de, Arthur Rimbaud'da bu durum eserlere yansır. Türk edebiyatında bu anlamda 'modern travma' ulusçu-hececi şiirde, Yahya Kemal'de (Beyatlı), Garip'te (akımı) de Sezai Karakoç'ta da yoktur. Tanpınar'da ise bir başka biçimde vardır ama Uyar, garip biçimde Anadolu'da o 'modern travma'yı, kendimize özgü olarak şiirine taşıyabilen ve böylece dünya şiirine eklemlenmeyi başaran bir şairdir." dedi.


Muhabir: Ümit Aksoy

Kaynak: aa