Genel

Saf otantik ritimlerden hüzünlü direniş ve özgürlük şarkılarına Afrika müziği

Afrika'da kültürel yaşamın ayrılmaz bir parçası konumundaki kıtaya özgü müzik, yüzyıllar boyunca doğduğu toprakların ötesine taşınmasıyla dünyanın birçok yerinde yeni türlerin içinde izlerini barındırıyor.

İSTANBUL (AA) - AA muhabiri, Afrika'nın müziği ve müzik aletleriyle ilgili dosya haberin ilk bölümünde kıtanın müziğinin dünyadaki yeri ve etkisini ele aldı.

Afrika'da düğün, cenaze ve kutlamalarda kullanılan ritimler aynı zamanda haberleşme amacıyla da hayatın içinde yer alıyor.

Geçmişte çoğunlukla mutlulukların temsili olan Afrika müziği, sömürgecilik ve köle ticaretiyle özgürlük ve adalet arayışının bir parçası olarak caz ve rap gibi müzik türleriyle özellikle ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinde temsil ediliyor.

Ismael Lo, Miriam Makebe, Yvon Shaka Shaka, Salif Keita ve Yousou Ndour gibi sanatçılar, bugün Afrika müziğinin temsilcileri olarak dünyanın birçok yerinde tanınıyor.

Berberilere özgü Gnawa müziği, Tinde davullarını çalan Etran Finatawa adlı Tuaregler grubu, Sudan'da Nübyen müziğinin temsilcilerinden Hamza Ed-Din, Batı Afrika'nın Griot müziği, Zanzibar'da Arap-Hint sentezi bir Afrikalı tür sayılan Taarab müziği temsilcilerinden Bi Kidude de Afrika müziğinin önemli unsurları arasında yer alıyor.

"Müzik DNA'mıza işlemiş"

Kongolu Müzisyen Enzo İkah, Afrika müziğiyle ilgili AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, müziğin hayatlarının ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi.

"Invisible Chains" isimli kitabın da yazarı olan İkah, "Hiçbir tevazu göstermeden müziğin tüm Afrika yaşamının bir parçası olduğunu söyleyebilirim çünkü müzik bizim DNA'mıza işlenmiştir." dedi.

İkah, "Şarkı söyle, dans et, davul çal. Biz buna çok küçük yaşımızda başladık ve bu kültür atalarımızdan geliyor. Her nesil bu kültürü yeni gelen nesle aktarıyor." diye konuştu.

Afrika'da müzik iletişim aracı

Afrika'da müzik birçok alanda hayatın içinde yer alıyor. Düğünler, cenaze törenleri, dini törenler, futbol maçları, gösteriler için kullanılan müzik aynı zamanda geleneksel ritimlerle haberleşme için de kullanılıyor. Kırsal bölgelerde insanlar arasındaki iletişim çalınan ritimlerle yapılıyor. Hüzünlü ve mutlu haberler "ses uzaklığındaki" köylülere müzik aletleriyle gönderiliyor.

İkah, "Müzik aynı zamanda bizim iletişim aracımızdır. Mesela köyde birisinin öldüğünü köy dışındaki insanlara haber vermek için müzik aletleriyle belli ritimler kullanılır." diye konuştu.

Davulun yeri özel

Afrika kıtasının farklı bölgelerinde farklı müzik aletleri kullanılıyor. Bonda, djembe, dundumba, dondo, balafon, kora, mbira, likembe, marakas kıtanın en bilinen müzik aletleri arasında bulunuyor.

İkah, müzik aletleri içinde davulun özel bir yeri olduğuna dikkati çekerek, bu enstrümanın Afrika'nın yerli kimliği olduğunu ve davul çalındığında ve şarkı söylendiğinde insanların daha da yakınlaştığını ifade etti.

Aynı zamanda psikolog ve insan hakları savunucusu olan İkah, "Müzik bizim yemeğimiz gibidir. Sanki onunla doğmuşuz gibi. Kısaca söylemek gerekirse Afrika'da insanlar siyasetten çok müzikle yaşıyor." ifadesini kullandı.

Caz, rap, blues

Geleneksel ritimlerin ve müzik aletlerinin kullanıldığı Afrika kıtası sömürgecilik ve köle ticaretiyle dönüşüme uğradı.

ABD'de ortaya çıkan ve dünya genelinde dinlenen caz, rap ve blues gibi müzik türlerinin kökeni Afrikalılara dayanıyor.

Rap ve caz, tarih boyunca köle ticareti ve sömürge sürecinin acısını çeken Afrika haklarının haykırışı olarak değerlendirilirken Batı Afrika'da ölünün ardından yakılan müzik, ABD'de "blues" olarak tarlalarda köle olarak çalışan Afrikalıların derin acılarının hüznü ve özgürlük umutlarından doğdu.

İkah, sömürge süreci ve köle ticaretinin Afrika müziğini etkilediğini, sömürgeciler geldiğinde Afrikalıları Amerika gibi başka topraklara gitmeye zorladıklarını ve bu süreçte insanların yanlarında hiçbir şey götüremediklerini belirtti.

"Köleler gemilere bindirilirken yanlarında sadece şarkılarını götürebildiler." diyen İkah, Batı enstrümanlarının Afrika müziğini etkilemesine rağmen ritim ve vuruşların Afrika'ya özgü kaldığını belirtti.

İkah, "Sömürgecilik öncesi biz balafon ve djembe gibi geleneksel enstrümanlarımızı kullanıyorduk. Sömürgeciler geldikten sonra ise piyano ve gitar gibi Avrupalılara ait enstrümanlar hayatımıza girdi ancak biz her zaman geleneksel aletlerimizi kullanmaya ve şarkı söylemeye devam ettik." dedi.

1900'lerin başında gelişmeye başlayan bir Afro-Amerikan müzik türü caz ile ilgili düşüncelerini paylaşan İkah, caz müziğinin Afrika müziğinden ayrılamayacağını vurguladı.

İkah, "Caz bir devrim müziğidir. Eğer bu müziği dinlerseniz eğlenemezsiniz. Acı vardır, melankoliktir." şeklinde konuştu.

Kölelikle mücadelede Afrika müziği

Köleliğin kaldırılmasında müziğin önemine değinen İkah, köleleştirilen insanlar için kendi dillerini konuşmaları, kendi kültürlerini ve dinlerini uygulamaları, geleneksel kıyafetlerini korumaları veya kendi saç stillerini yapmalarının yasak olduğunu hatırlattı.

İkah, "Kölelerin tek özgürlükleri kendi müziklerini yapmaktı. Bazıları haklarını talep etmek için bir araç olarak müzik kullandı. Bu şarkı söyleme kendi ana dillerinde olmasa da melodiler Afrika müziğine dayanıyordu. Afrika melodileriyle yarattıkları şarkıların sözlerinde özgürlüklerini ve adaletlerini aramaya başladılar. Köleliğin kaldırılması müzikten geldi." dedi.

Son olarak İkah Afrikalı sanatçıların neo-sömürgeci savaşlara karşı seslerini yükseltmek ve gerçek barış ve adaleti aramak için müzikle mücadele ettiklerini belirterek, bu süreçte Miriam Makeba, Solomon Linda&The Evening, Tiken Jah Fakolly, Fela Kuti, Alpha Blondy, Agelique Kidjo, Yvon Shaka Shaka ve Tinariwen'in hatırlanması gereken isimler olduğunu sözlerine ekledi.

"Ritim Afrika’nın doğasıdır"

Afrika müziği üzerine çalışmalar yapan şair ve yazar Güven Adıgüzel de Afrika'da müzik ve ritmin kötü ruhları kovmak, ölülere saygı göstermek, evli çiftleri kutlamak, baharı karşılamak, zaferi kutlamak, ataları selamlamak, doğumları duyurmak ve cenazeleri uğurlamak gibi birçok alanda sosyo-kültürel yaşantının bütün önemli anlarında devreye girdiğine dikkati çekerek, "Müzik ya da daha geniş anlamıyla ritim Afrika'nın doğasıdır diyebiliriz." ifadesini kullandı.

Fotoğraf: Seyid Çolak/AA

Afrika'da müziğin en güçlü ifade aracı olduğunu vurgulayan Adıgüzel, sömürgecilerin kıtaya gelmesinden önce müziğin daha otantik, saf, ayinsel, içe dönük ve rafine bir hali olduğunu belirtti. Köle ticareti ve müzik ilişkisine de değinen Adıgüzel, şöyle devam etti:

"Afrika'dan Atlantik'in ötesine taşınan blues ve caz, yeniden anavatanı Afrika'ya döndüğünde yanında müzikal zenginlikler de getirmişti. Yani Afrika’nın hüzünlü çığlıkları blues ve caz, yıllar sonra 'eve dönen oğul' misali onu doğuran kıtaya kavuştuğunda, bu müziğin dışındaki coşku ile içindeki keder ırmağı aynı denize akacaktı."

Adıgüzel, 1960'larla birlikte Afrika'da politik uyanışın doğurduğu bağımsızlık hareketleriyle Afrikalı müzisyenlerin, işgalcilerin topraklarından kısmen kovulduğu yılları, kimlik duyguları baskın ve özgürlük alanları biraz daha genişletilmiş şekilde karşıladıklarını ifade ederek, şunları dile getirdi:

"1960 sonrası politik uyanış döneminin müzikal açıdan önemi, bir anlamda taklit yerine 'sentezin' keşfedilmesiydi. Afrika ritimlerini Batı melodileriyle harmanlayan müzisyenlerin 'Afrika müziği' tarzının temellerini atmaya başlamalarıyla, müzik endüstrisinin yüzünü Afrika'ya çevirmesi aynı zamanlara tekabül eder. Kıtanın ilk müzik yıldızları olarak bilinen Ali Farka Toure, Salif Keita, Fela Kuti, Mory Kante, Youssou N'dour ve Toumani Diabeté gibi isimlerin büyük şöhret kazanarak seslerini dünyaya duyurduğu yıllardır bunlar."

Salif Keita'nın "Folon" parçasını örnek gösteren Adıgüzel, şunları dile getirdi:

"Folon, 'geçmiş' demek. Keita'nın özgün sesinden kırgın bir sitem gibi dökülüyor. Kederli bir havası var şarkının. Modern Africa türküsüne de benziyor. Folon, bence iki anlamlı bir şarkı. İlki daha kişisel bir geçmiş-bugün hesaplaşmasını anlatıyor. İkincisi ise doğrudan Afrika’nın bugününe bakarak, insanların ulaştıkları bilinçle artık bilmek istediklerini, sorgulamadıkları geçmişin geride kaldığını anlatıyor. Geçmiş ile gelecek arasında sıkışmış 'bugünden' seslenen bir dönüşüm hikayesi."


Muhabir: Gökhan Kavak